Toplantıya konuşmacı olarak yazar Behçet Çelik, şair Adnan Özer ve hukukçu Tora Pekin katıldı. Adanalı yazar, yayıncı ve akademisyenlerin katıldığı toplantıda yayınlama özgürlüğünün önemli unsurlarından ifade özgürlüğü ve yayınların dolaşıma sokulması, dağıtım, meseleleri konuşuldu. Toplantının moderatörlüğünü yapan proje koordinatörü Metin Celâl, yayınlama özgürlüğünün ifade özgürlüğüne bağlı temel haklardan biri olduğunu belirterek, yerel toplantılarla amaçlarını, yerellere kadar inen sansür ve otosansür ile ilgili 2015 itibarıyla neler yaşandığını toparlamak ve katılımcıların görüşünü almak olarak özetledi. RESMİ GÖRÜŞ HAKİM Toplantının birinci bölümünde konuşan yazar Behçet Çelik, Adanada böyle bir toplantıda olmanın kendisine 12 Eylülün 5-6 yıl sonrasına denk gelen lise yıllarında Yeni Adana gazetesinde yayınlanan düşünce özgürlüğü üzerine yazdığı yazıyı hatırlattığını belirterek, 35 yıl sonra hala ifade özgürlüğünü konuşmak durumundayız, dedi. Bir dönem çok tartışılan TCK 301inci madde Adalet Bakanlığının iznine bağlanınca artık kimsenin kolay kolay bu maddeden yargılanmayacağını düşündüğünü ifade eden Çelik, geçtiğimiz günlerde avukat Eren Keskinin bu maddeden mahkum olduğunu hatırlatarak, Yasal mevzuatta her zaman için hoşa gitmeyen düşünceleri engellemeye yönelik bir madde bulmak mümkün. Sürekli iyileştirmeler yapılıyor da olsa başka bir maddenin uygulaması ile düşünce özgürlüğü kısıtlanabiliyor, şeklinde konuştu. Ülkemizde resmi görüşün insanları ilkokul sıralarında itibaren bir düşünce biçimine kanalize ettiğini söyleyen Çelik, devlet büyüklerinden farklı düşünüldüğünde ihanet yaftası yiyebildiklerinin altını çizerek, Bu durum yargı bürokratlarında yargı bağımsızlığı olmadığı için baskı yaratıyor. Uluslararası, evrensel değerler çerçevesinde değil devletin resmi görüşü çerçevesinde karar vermek zorunda hissediliyor, dedi. YAYININ DOLAŞIMI DA ÖNEMLİ Yayınlama özgürlüğünün bir başka konusunun dağıtım olduğunu ifade eden Çelik, Anadoluda yayınlanan birçok derginin İstanbulda birkaç yerde bulunduğunu ya da bulunamadığını belirterek, Adanada yayınlanan dergiler de İstanbulda bir iki yerde ya vardır ya da yoktur. Sizin ürettikleriniz aslında ulusal çapta dolaşıma girmekte bir zorluk yaşıyor. Bir düşünceyi yayınlasanız da onu etkin bir şekilde dolaşıma sokamadığınız zaman murat ettiğiniz amaca ulaşamazsınız, dedi. TÜRKİYEDE ROMAN YAZILMIYOR 30 yıldır editörlük yaptığını anlatan Adnan Özer, Türkiyede kitap yayınlamada 30 yıl öncesinin çok gerisinde olduğumuzu belirterek, 2 yıl önce yayınladığı Domuz Adam Ne Oldu Sana adlı kitabın ismini değiştirmedikleri için ellerinde kaldığını söyledi. En büyük sansür kurumunun okul aile birlikleri olduğunu ifade eden Özer, bu durumun bir vandalizm haline geldiğini belirterek, Bir kurul kuruyorlar, bunlar kitapları okuyup dünyanın en büyük yazarlarını yasaklayabiliyor. José Mauro De Vasconcelosun Şeker Portakalı romanını yasakladıklarını gördük. Gecikmiş bir modernlik çatışmasını bu kitap üzerinden yapmamalıydık. Durum vahim, dedi. Edebiyatımızı yok edildiğini söyleyen Özer, Türkiyede roman yazılamıyor. Müthiş bir otosansür var. Diğer ülkelerle kıyaslayınca çok az yazılıyor. İnsana çok yabancıyız. İnsanın en ufak şeyini yazamıyoruz. Kadın ya da erkek, toplum buna ne der diyoruz, şeklinde konuştu. Anayasa tartışmalarının yaşandığı süreçte İspanyada 1978 Anayasasını hazırlayan 26 hukukçunun anayasa metnini edebiyatçı Camilo Jose Celaya yazdırdığını hatırladığını söyleyen Özer, Türkiyede de anayasaları edebiyatçıların yazması dileğiyle, diyerek sözlerini bitirdi. UYGULAYICILAR MEVZUATTAN DAHA BÜYÜK SORUN Geçtiğimiz günlerde Penguen dergisinde yayınlanan bir karikatürden dolayı verilen cezayı hatırlatarak sözlerine başlayan avukat Tora Pekin, özgürlüğün, rahatsız edici olanı da yayınlama hakkı anlamına geldiğini belirterek bunun Türkiyede olmadığını ifade etti. Meselenin mevzuat sorunu olmadığını söyleyen Pekin, sorunun uygulayıcılarda olduğunu belirterek hakaret suçunun tüm dünyada üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu ancak Türkiyede Erdoğana hakaretten insanların evlerinin basıldığını söyledi. 17 Aralık operasyonları ile ilgili gelen birçok yayın yasağına dikkat çeken Pekin, bunun yaşananları toplum belleğinden silme çabası olduğunu ifade etti. EN BÜYÜK BASKI ÜNİVERSİTELERDE Katılımcıların konuştuğu ikinci bölümde akademik yayınlama özgürlüğüne değinen Prof. Dr. Nurçay Türkoğlu, Üniversitelerde akademik yayınların varlığı çok önemli. Ancak unvanlar alınırken bir takım formaliteler yerine gelsin diye gerçekleştiriliyor. Çeşitli kurullardan geçiyor. Orada sizin gibi düşünmeyenlerin etkisi oluyor, diyerek fikir hayatının gelişiminde en büyük baskının üniversitelerde olduğunu dikkat çekti. Prof. Dr. Adnan Gümüş de üniversitelerde salon tahsisinden kütüphanelerde yer alacak kitap ve dergi tercihlerine kadar birçok konunun belirli çizgilere taşındığını söyledi. BAKANLIK YAYINLAMA ÖZGÜRLÜĞÜNÜ SATIN ALIYOR Karayazı Edebiyat Dergisi olarak keskin ifadeler kullanmalarına rağmen Kültür Bakanlığından kendilerine abonelik teklifi geldiğini anlatan şair Cuma Duymaz, bir süre sonra Bakanlıktan gelen maille yazılarının eleştirildiğini söyledi. Bakanlığın yayıncıları destekler gibi görünerek yayınlama özgürlüğünü satın aldığını söyleyen Duymaz, bu durumdan sonra aboneliğe son verdiklerini ancak bu durumun hiç iç açıcı olmadığını ifade etti.
Gündem
28 Mart 2015 - 22:07
İfade özgürlüğü olmadan yayınlama özgürlüğü olmuyor
Türkiyede ifade özgürlüğünü geliştirmeye katkıda bulunma amacı ile Türkiye Yayıncılar Birliği tarafından İsveç Yayıncılar Birliği ortaklığında AB Sivil toplum Diyaloğu başlığı altında başlatılan Yayınlama Özgürlüğü Yolunda Projesinin Adana Bölge toplantısı gerçekleşti.
Gündem
28 Mart 2015 - 22:07