Bayraktar, ''Buğday da rekolteyi 22 milyon ton olarak revize ettik”

Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bazı yörelerde yağışın geç gelmesi, bazı yörelerde ise aşırı yağışın hububatta üretim, verimlilik ve kaliteyi etkilediğini bildirerek, “Buğdayda 23 milyon civarında rekolte bekliyorduk ama tahminlerimizi 22 milyon ton olarak revize ettik” dedi.

Bayraktar, Polatlı’da Yassıhöyük Köyü’nde biçerdöverle buğday hasadı yaptı. Şemsi Bayraktar, hasat öncesinde yaptığı konuşmada, hasadın, çiftçinin bir yıl boyunca sarf ettiği emeğin, alın terinin ve harcadığı paranın karşılığı olduğunu, iyi bir mahsul ve fiyat elde edildiğinde, çiftçinin sofrasında bereket, hanesinde bayram görüldüğünü, kötü bir mahsul ve beklentinin altında fiyatta ise çiftçimiz büyük bir sıkıntıya girdiğini, mahsulün de fiyatın da önemli olduğunu belirtti.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, ürün hasatlarına katılmayı önemsediklerini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:

“Çiftçimizin sevincinde de sıkıntısında da yanında olmaya gayret ediyoruz. Hasat çiftçimiz için çok önemli. Gençlerin evlenmeleri, önemli bir ihtiyacın satın alınması, borçların ödenmesi hasat dönemine ve mahsulün satılmasından sonra elde edilecek kazanca göre ayarlanıyor.

Sağladığı istihdam, ürettiği katma değer, yaptığı ihracat, diğer sektörlere katkısı ile ülke ekonomisi için vazgeçilmez olan tarımın en önemli iştigal alanı hububat üretimidir. Tahıl, insan ve hayvan beslenmesinin yanı sıra sanayi ham maddesi olarak kullanılması nedeniyle tüm dünyada da ön plandadır. Nitekim, ülkemizde 2015 yılında üretilecek yaklaşık 115 milyon ton toplam bitkisel üretimin üçte birini, 38 milyon tondan fazlasını tahıllar oluşturacak. Bitkisel ürün türleri içinde, tarımsal gelirimize katkısı en yüksek düzeyde olan ürün de tahıllardır.

Stratejik bir ürün olan buğdayın üretiminde istikrar sadece ülkemizin değil, tüm dünyanın en önemli sorunlarından biridir. Buğdayın beslenmedeki önemi tartışılmaz. Yapılan bir araştırmaya göre ülkemizde insanların günlük kalori ihtiyacının en önemli bölümü buğdaydan karşılanmaktadır. Tüketimi gelişmiş ülkelerde daha az olmasına karşın, ülkemizde ve kişi başına gelir düzeyi düşük olan ülkelerde ekmeğe dolayısıyla buğdaya dayalı beslenme oldukça önemlidir. Son yıllarda dünya buğday fiyatlarındaki iniş ve çıkışlar, insanların beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler ve dünya nüfusundaki artış buğdayın stratejik önemini güçlendirmiştir.

Dünyadaki birçok ülke, yüksek fiyattan dahi temininde güçlük çektiği buğdayın, üretimi açısından kendi kendine yeterli olmayı ve stoklarında yeterince buğday bulundurmayı strateji olarak benimsemiştir. Nüfusumuz her yıl yaklaşık 1 milyon kişi artmaktadır. Buğday ihtiyacı, gıda sanayi ve tohumluk kullanımı da dikkate alındığında yaklaşık 19-20 milyon tonu bulmaktadır. Anadolu’nun temel ürünü olan buğdayın önemini ‘buğday ile koyun, gerisi oyun’ deyimi çok iyi anlatıyor. Çiftçimiz, her ne kadar sulama yatırımlarının artmasıyla diğer üretim alanlarına yönelse de haklı olarak buğday ve koyundan vazgeçmemektedir.”

-“Buğday ekilen alan Hollanda, Belçika ve Lübnan’ın toplamı kadar”-

Türkiye’de 2014 yılında 8 milyon hektara yakın alanda buğday ekildiğini ve 19 milyon ton üretim yapıldığını belirten Bayraktar, şunları söyledi:

“Ülkemizin yüzölçümünün onda birinden fazlasına buğday ekiliyor. Türkiye’de buğday ekilen alanın büyüklüğü, Hollanda, Belçika ve Lübnan’ın toplamı kadar. İngiltere’nin üçte biri… Ekim alanı bakımından ülkemizde toplam ekili, dikili tarım alanlarının yaklaşık yüzde 40’ını buğday oluşturuyor.

Bu sene üretim döneminin başladığı 2014 Ekim ayından bu yana ülke genelinde görülen yağış bolluğu, hububat üretimi açışından oldukça önemli ve sevindirici oldu. Sonbahar ve kış yağışlarıyla çimlenen hububat, yağan karın yorgan vazifesi görmesiyle etkili soğuktan ve dondan korundu. Hububat bahar dönemine iyi bir şekilde hazırladı. Yalnız bazı yörelerde yağışın geç gelmesi, bazı yörelerde ise aşırı yağış, hububatta üretim, verimlilik ve kaliteyi etkiledi.

Buğdayda 23 milyon civarında rekolte bekliyorduk ama tahminlerimizi 22 milyon ton olarak revize ettik. Yine arpa üretiminin bu yıl, geçen yıla göre 1,7 milyon ton artışla 8 milyon tonu bulacağını öngörüyoruz. Türkiye, stratejik bir ürün olan buğdayda üretimi daha da artırmalıdır. Sadece buğdayda değil, arpa, mısır, çavdar, yulaf ve pirinçte de üretim artırmalıdır. Fransa’nın 69 milyon ton, Almanya’nın 45 milyon ton hububat ürettiği bir ortamda, Türkiye’nin hububat üretiminin 38-39 milyon tonda kalması kabul edilebilir bir durum değildir.

-“Üretimi artırmanın tek yolu, verimi artırmaktan geçiyor”-

Ülkemizde üretimi artırmanın tek yolu, verimi artırmaktan geçiyor. Buğdayda dekar başına verim 2013 yılında 284 kilogramdı. Verim buğdayda, 2014 yılında, kuraklığın da etkisiyle 240 kilograma indi. Bu rakamlar yetersizdir. Gelişmiş ülkelerde dekar başına 600-700 kilogram buğday verimine ulaşılmıştır. Dünya ortalaması 327 kilogramı bulmaktadır. Bizdeki verim rakamları da sulama yatırımları tamamlanarak, kaliteli tohumluk kullanılarak, girdi fiyatları, çiftçimizin yeterince girdi kullanmasına imkan sağlayacak makul fiyatlara getirilerek, optimal arazi büyüklüğü sağlanarak hızla artırılmalıdır.”

-“Üretim ve kullanımdaki kayıplar büyük boyutlara ulaştı”-

Bitkisel üretimde üretim ve kullanımdaki kayıpların da büyük boyutlara ulaştığını vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:

“Büyük bir emekle ürettiğimiz ürünleri, toplamadan kaybediyoruz. Yolda, depoda, tezgahta kaybediyoruz. Tüketemeden çöpe atıyoruz. Büyük bir savurganlık var. 2013-2014 döneminde, 1,2 milyon tonu üretimde ve 600 bin tonu kullanımda olmak üzere 1,8 milyon tonun üzerinde buğdayı kaybettik. Bu rakam, 8-10 milyonluk bir ülkenin ihtiyacını karşılayabilecek kadar büyük. Kaybettiğimiz buğdayla, Yunanistan’ın ya da Bulgaristan’ın tüketimi karşılanır. Bu büyük bir israf ve günahtır. Dünyada bu kadar aç insan varken, 805 milyon insan açlık çekerken, üretim ve kullanımda bu kadar buğday kaybetmenin izahını yapmamız zor.

Hasatta meydana gelen kayıpların en aza indirilmesi için tarım arazilerimizde tohum ekim aşamasında arazi iyi tesviye edilmeli ve hasat sırasında meydana gelen dane ve sap kayıpları ile dane hasarlarının en aza indirilmesi gerekmektedir. Bu sebeple biçerdöverlerin bakım ve ayarları çok iyi yapılmalıdır. Hasat olgunluğuna gelmemiş ürünler kesinlikle hasat edilmemelidir. Operatör belgeleri olan sürücülere hasat yaptırılmalı ve biçerdöverlerin hassas ayarları ürünün cinsi, durumu dikkate alınarak tekniğine uygun gerçekleştirilmelidir. Ayrıca biçerdöverlerin ilerleme hızı, biçerdöverin özelliğine, arazinin yapısına, ürünün cinsine göre belirlenmesine dikkat edilmelidir. Kayıpların azaltılması için önem taşıyan bir konu da depolamada ambar zararlılarıyla mücadeledir. Özellikle depolamadan kaynaklanan kayıpların en aza indirilmesi için lisanslı depoculuğun teşvik edilmesi gerekmektedir. Ayrıca ürün depolanacak alana girmeden önce ve sonrasında alınması gereken kültürel önlemlere dikkat edilmelidir.”

Bayraktar, buğdayda kalitenin de çok önemli, son yıllarda Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday alımlarında protein oranını esas almasının kaliteyi artıracak bir gelişme olduğunu bildirdi.

“Nitekim, ülkemizde buğday üretiminde bir kalite sorunumuz vardır. Bu kalite sorununu çözemediğimiz için, yurtdışından 4,2 milyon ton buğday alıyoruz” diyen Bayraktar, Türkiye’nin toplam 4,7 milyon ton da buğday karşılığı buğday ürünü ihraç ettiğini, un ihracatında dünyada bazen birinci, bazen ikinci olunduğunu, çok önemli düzeyde makarna, bisküvi, pastacılık ürünleri ihracatı bulunduğunu belirtti. Bayraktar, “bu ürünlerde kullanılacak kaliteli buğdayı da üretebilsek, buğday ithal etmek durumunda kalmayız. Üretimde ve kullanımda gerçekleşen kayıpları önlemek, kaliteli buğday üretmek, milli ekonomiye katkıyı artırmak konusunda siz emekçi çiftçi kardeşlerimize de büyük görev düşmektedir” diye konuştu.

-Külleme, pas ve kök çürüklüğü var-

Bu sene iklim şartlarının hububat üretimi açısından uygun seyrettiği gerçeğinin yanı sıra, hasadın başlangıcından bu yana gerçekleşen aşırı yağışların hububatta bazı bölgelerde külleme, pas ve kök çürüklüğüne sebep olduğunu belirten Bayraktar, şunları söyledi:

“Dolayısıyla aşırı yağış, hububatta kalite düşüklüğüne yol açacak. Ülkemiz buğday üretiminin yaklaşık üçte birini karşılayan İç Anadolu Bölgemiz adeta tahıl ambarı gibi görev yapmaktadır. İç Anadolu’nun tahıl üretimde önde gelen illerinden biri de Ankara’dır. Nitekim Ankara’da, geçen yıl 7 milyon dekara yakın bir alanda tahıl ekimi yapılmıştır. 817 bin ton buğday, 460 bin ton arpa üretilmiştir. Toplam tahıl üretimi, ilde 1,3 milyon tonu aşmıştır.

Ankara’nın tahıl üretiminde en önemli ilçesi ise Polatlı’dır. Polatlı’da 1,5 milyon dekarın üzerinde bir alanda tahıl ekmiş, 206 bin ton buğday, 36 bin arpa üretilmiştir. İlçenin toplam tahıl üretimi 251 bin tonu bulmuştur.

Hem Ankara hem de Polatlı, buğdayda dekar başına verimde ülke ortalamasının yüzde 20 ile yüzde 30 altındadır. Ankara’da, Polatlı’da verimi artırmamız gerektiği açıktır.

Başta söylediğim gibi, hasadın bol olması çiftçimizi sevindirmektedir. Yalnız bu yetmez fiyat da önemlidir. Üreticimizin emeğinin karşılığını alması, makul bir para kazanması üretimin sürdürülebilirliği açısından vazgeçilmezdir.”

-“TMO, çiftçimizi kapısında bekletmemelidir”-

TMO’nun biraz gecikmeyle de olsa müdahale alım fiyatını açıklamasının, üreticiyi tüccarın eline bırakmamasının olumlu bir gelişme olduğunu vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:

“Buğday fiyatları, Polatlı’da geçen senenin yüzde 9 altında seyrediyor. Arpada da durum pek farklı değildir. Fiyatlar geçen yılın yüzde 15 altındadır.

TMO’nun sürekli ve hızlı alım yapması çok önemlidir. İl merkezleri dışında, üretimin yoğun olduğu ilçelerde de geçici alım merkezlerinin kurulması üreticimizin mağdur olmasını önleyecektir. Hasadın yoğun olarak yapıldığı bu günlerde TMO, alım merkezlerini artırarak, Cumartesi günleri yaptığı gibi Pazar ve gerektiğinde bayram günleri de çalışarak, hasat döneminde ürününü acilen satmak zorunda olan çiftçilerimizi toplayıcıların eline bırakmamalıdır. Bu ortamda TMO’ya daha fazla görev düşmektedir. Ofis, ödemeleri aksatmadan zamanında yapmalı, çiftçimizi kapısında bekletmemelidir. Çiftçimize sıkıntı çıkarılır, ödemeler geciktirilirse fiyatlar daha da aşağı düşer. TMO’yu bu manada uyarıyoruz. Bunlar yapılmazsa, TMO’nun fiyat açıklaması bir şey ifade etmeyecektir. Gecesini gündüzüne katarak kazandığı her kuruş helal olan üreticinin geliri, yüksek maliyet fiyatlarının altında ezilmemelidir.

Hububatta üretim dönemi çok uzun bir süreci kapsamakta, yoğun ve masraflı bir emek sarfını gerektirmektedir. Bu nedenle emeğinin karşılığını alması da çiftçinin en doğal hakkıdır. Ama maalesef son yıllarda üreticimizin gelir kayıpları da artmıştır.

Tarım sektöründe yapısal sorunların çözümlenmesi, çiftçilerimizin gelirlerinin istikrara kavuşturulması ve kırsal refahın artması, tarım sektöründeki politikaların istihdam ve sosyal politikalar içinde yer alması ve üreticilerimize tarım ürünlerinin dünya pazarlarındaki kaliteye erişiminin teşvik edilmesi şarttır. Özellikle sertifikalı tohumluk kullanımı, gübreleme, ilaçlama gibi kültürel işlemlerde daha hassas davranmamız gerekiyor. Bunlar yapılırsa, birim alandan alınan verim daha da artacak, protein oranı yüksek, süne zararı olmayan buğday sadece ülke içinde değil dünya pazarlarında da iyi fiyatla alıcı bulacak, ithalat da olmayacaktır.”

Manisa’da yaşanan elim kazada hayatlarını kaybeden 15 tarım işçisine Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dileyen, acılarını paylaşan Bayraktar, “Yaşanan bu kazaların son bulması için elden gelen her şeyin yapılmasını yetkililerden talep ediyorum” dedi.

Bayraktar, ülkemizin neredeyse her noktasında, gecesini gündüzüne katarak, yaz, kış, yağmur, çamur, soğuk, sıcak demeden, yüksek girdi fiyatlarıyla, doğal afetlerle mücadele ederek, bütün zorluklara göğüs gererek üretimini sürdüren tüm çiftçilerimize, Cenabı Allah’tan hayırlı ve bereketli bir hasat dönemi dilerken, yaklaşan Kadir Gecesini tebrik etti, Ramazan Bayramını kutladı.

Bayraktar, konuşmasının ardından biçerdövere binerek buğday hasadı yaptı. Hasattan önce dua edildi, Kuranı Kerim okundu.

-“GDO’lu ürünlere karşıyız”-

Hasattan sonra basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Bayraktar, özellikle hububatta sertifikalı tohum konusunda önemli gelişmeler kaydedildiğini bildirdi. Meyve ve sebze tohumculuğunda da son yıllarda yerli üretimin arttığını belirten Bayraktar, “Tabii bu arzu edilen seviyede değil. Kısmen de olsa ihracatımız var. Zaten Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak GDO’lu ürünlere karşıyız. GDO’lu hiçbir ürünün Türkiye’ye gelmesine gönlümüz razı değil. Ürünlerin genetiğiyle oynanması hem insan sağlığı açısından hem de tabiata ve çevreye zarar vermesi açısından yarın telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Bizim bu manada politikamız belli. Türkiye’de yerli tohum üretiminin artırılmasını talep ediyoruz. Son yıllarda büyük bir artış trendine girdi. Sektörün desteklenmesi suretiyle artık ithalatçı olmak istemiyoruz” dedi.

Bayraktar, tarla sahibinin üretilen üründen tekrar tohum yapıp yapmayacağının sorulması üzerine, şöyle dedi:

“Bundan tohum yapması verimlilik açısından uygun olmaz. Verimli olmaz. Bizim tavsiyemiz de bu değil. Tercihimiz de bu değil zaten. Üretici sertifikalı tohum bulamazsa başka arayışlar içine giriyor. Bizim buradaki istediğimiz; sertifikalı tohum üretimini artıralım. Çiftçimize uygun fiyatla ulaştıralım. Çiftçimiz üretimini artırsın, verimlilik rakamlarını artırsın. Bakın hububatta verimlilik rakamları yeterli değil. Dünya ortalamasının altındadır. Avrupa ülkelerinin fevkalade altındadır. Bizim muhakkak surette hububat üretiminde, hububat üretiminde de sadece buğdayı kastetmiyorum. Burada arpa, yulaf, çavdar, hatta mısırı da kast ediyorum. Bu ürünlerde bizim sulama alanlarını artırmamız önemli. Arazilerin toplulaştırılması bu manada önemli. Kaliteli tohum kullanılması bu manada fevkalade önemli. Üreticinin girdi maliyetlerinin azaltılması bu manada önemli. Bu tedbirler alındığında Türkiye’nin hububat üretimi artacaktır. Bu seviyeler bize yakışan seviyeler değildir. Muhakkak surette üretimimizi artırmamız lazım.”

-“Can suyu sağlayamazsak üretici önümüzdeki yıl tarlaya giremez”-

Bir gazetecinin “Bu yıl beklenenden fazla yağış olduğunu, üretici bu yağışlardan dolayı zarar gördüğünü Bu üreticilerin de mağdur edilmemesi adına nasıl bir çalışma izleyeceksiniz?” şeklindeki sorusu üzerine şunları söyledi:

“Eğer doğal afet boyutunda ise bunlarla alakalı biz üreticilerimizin bir can suyuna kavuşması noktasında Afet Fonu’ndan bir yardım yapılmasını talep ediyoruz. Bunun dışında Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri’ne olan borçları zaten yapılandırılıyor. Bunun dışında doğal afetlerden zarar gören üreticilerimizin ayrıca elektrik borçlarının ve Sosyal Güvenlik Kurumu borçlarının yapılandırılmasını talep ediyoruz. Bunu şunun için talep ediyoruz; üreticimizi tarladan uzak tutmamak lazım. Üreticimizin üretimini sürdürülebilir kılması lazım. Eğer bu can suyunu sağlayamazsak üretici önümüzdeki yıl tarlaya giremez. Üretimde de büyük düşmeler yaşanır. Bu bakımdan üreticimizin üretimine muhakkak surette devam edebilmesi için belli desteklerin verilmesi lazım.”

-“Çiğ sütte 20 kuruş bir fiyat artış talebimiz var”-

Bayraktar, hayvancılık sektörüyle ile ilgili sorulan soruyu da şöyle yanıtladı:

“Et üretimi Türkiye’de artıyor. 1 milyon tonu aştı. Biz bu manada et üretiminin yeterli olduğunu ve ithalat yapılmaması gerektiğini söylüyoruz. Ancak bu günlerde süt fiyatları bizi fevkalade üzüyor. Yani sanayicimizin süte makul bir fiyat vermesini istiyoruz. Aşağı yukarı 20 kuruş civarında bir fiyat artış talebimiz var. Bir yıldan beri süt fiyatları 1 lira 15 kuruş. Bu sürdürülebilir bir durum değil. Yem başta olmak üzere üreticimizin maliyetleri sürekli artıyor, süt fiyatları artmıyor. Ama nihai ürünlere baktığımızda peynir, yoğurt, tereyağ gibi işlenmiş ürünlerin fiyatlarının sürekli arttığını görüyoruz. Ama süt fiyatları artmıyor. Bu şekilde olursa Allah korusun geçmiş yıllarda yaşadığımız gibi hayvan kıyımı başlar. Süt hayvanlarını kesime götürmeye başlar. Süt hayvanlarını kesime götürdüğümüzde hem süt üretimimiz tehlikeye girer hem de besi hayvancılarına materyalı buradan sağlıyoruz. Süt hayvancılığımız gelişmiş olursa besi hayvancılığı yavru bulur, materyal bulur. Besi hayvancılığında da üretim problemimiz doğacaktır. O zaman ithalatçı olacağız. Dolayısıyla süt hayvancılığının bu manada desteklenmesi önemlidir. Sanayicilerimize buradan sesleniyorum. Kendi ayağımıza lütfen kurşun sıkmayalım. Üretimi destekleyelim. Hem çiftçimiz kazansın hem sanayici hem de ülke kazansın.

Biz yaklaşık olarak 23 milyon ton civarında bu yıl buğday üretimi bekliyoruz. Bunu revize ettik. Son yağışlardan sonra birçok yerde buğday verimimin düştüğünü görüyoruz. Yani biz 22 milyon ton civarında buğday bekliyoruz. Yani 1 milyon ton aşağı çektik. 23 milyon ton rakamına da revize etmiş oluyoruz. İthalat olmaz ama beklentimizin altında gerçekleşecek. Yani son yağışlar özellikle üretimi olumsuz etkiledi. İhtiyacımız 18-19 milyon ton.”

-Polatlı Ziraat Odası Başkanı Zekai Köseoğlu-

Polatlı Ziraat Odası Başkanı Zekai Köseoğlu, törenin açılışında yaptığı konuşmada, tarımsal üretimi artıran iklim koşullarının aynı zamanda buğdaylar için zararlı olan mikroorganizmaların gelişmesine de neden olduğunu bildirdi. Yağışın bol olmasının rutubeti ve nemi artırdığını bunun da kök çürüklüğü, yaprak ve mantar hastalıklarına neden olduğunu belirten Köseoğlu, şunları kaydetti:

“Çiftçilerimiz bununla mücadele etmek için de milyonlarca milyarlarca para harcayarak mücadele ettiler. Kurtaramayan çiftçilerimiz de tarlalarını sürmek zorunda kaldı. 2014 yılının Haziran ayında Polatlı bölgemiz 60 milimetre (mm) yağış aldı. 2015’in Haziran ayında yağış miktarı 120 mm’ye çıktı. Bu yağışlar sert bir şekilde ve doluyla birlikte yansıdı. 82 köyünün 35’in de 130 bin dönüm arazide yüzde 10 ila yüzde 80 arasında dolu ve sel zararı oldu. Çiftçilerimiz tüm zorluklara rağmen ürünlerini yetiştirdiler. Pazara sundular ama hayal kırıklığına uğradılar. Geçen yıl çiftçimiz ürettiği bir ton arpayı 320 dolara satarken bu yıl çiftçimiz ürettiği bir ton arpayı 210-220 dolara satıyor. Tarım kesimi de çiftçimiz de hep can yakıcı olayları görüyor.”