''Devlet erkek şiddetinin sözcüsü olmaktan vazgeçmeli’

AKDAM Başkanı Dağ, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunun 16. Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri Kurultayı’nda masaya yatırıldığını söyledi.

Adana Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi (AKDAM) Başkanı Münire Dağ, devlet  politikalarının şiddeti önleyemediği gibi erkek egemenliğini güçlendirdiğini belirterek, devletin  erkek şiddetinin sözcüsü olmaktan vazgeçmesi gerektiğini söyledi. Dağ, erkeklerin şiddetine ancak kadınları güçlendirecek uygulamalarla son verilebileceğini kaydetti.

AKDAM  Başkanı Dağ, erkek şiddetine karşı mücadele eden kadın örgütlenmelerinin, feministlerin, belediye ve sosyal hizmet kurumu bünyesinde kadından yana dayanışma gösteren sosyal çalışmacıların İstanbul’da 25-26-27 Ekim tarihlerinde İstanbul’da 16. Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri Kurultayı’nda bir araya gelip, kadına karşı şiddetle mücadelenin masaya yatırıldığını söyledi.

 

“ERKEK ŞİDDETİNE GELENEKSEL CİNSİYETÇİ ROLLER YOL AÇIYOR”

Yaklaşık 200 kadının katılımıyla gerçekleştirilen kurultayda uygulanmakta olan yeni liberal-muhafazakâr politikaların kadınlara yansımalarının dile getirildiğini ifade eden Münire Dağ,

“Devletin en yetkili ağızlarından duyduğumuz, kadını aile içindeki ‘geleneksel’ konumuna hapsetmeye çalışan görüşler bu politikaların ifadesidir. Bilinmelidir ki, erkek şiddetine yol açan tam da toplumdaki geleneksel cinsiyetçi kadınlık ve erkeklik rollerinin kabul görmesi halidir. Bu bakımdan kadınlardan öncelikle çocuk doğurmasını ve tabi ki bakmasını bekleyen, kürtajı engellemeye çalışan, kadın erkek eşitliği için mücadele etmeyen ve her fırsatta kadınlarla çocuklar şiddet görse bile ailenin güçlendirilmesini savunan anlayış, erkek şiddetinin sözcülüğünü yapmaktadır” dedi.

 

“ŞÖNİM’LER KADINLARIN ERİŞİMİNE AÇIK DEĞİL”

Yeni liberal-muhafazakâr politikaların sonucu olarak kadınlara çocuklarıyla birlikte hizmet veren sosyal kurumların ortadan kaldırıldığını ifade eden Münire Dağ, Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’nin (ŞÖNİM) ise kadınların erişimine açık olmadığını, sayılarının sınırlı olduğunu, kent merkezlerinde ise az sayıda olduğunu belirtti.

 

“ŞÖNİM’LER ŞİDDET UYGULAYAN ERKEKLERE DE HİZMET VERİYOR”

Dağ, “Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri’ne ulaşamayan, karakola başvurmaktan çekinen kadınların doğru ve yeterli bilgi almaları engellenmiş, şiddetten uzaklaşmaları neredeyse imkansız hale getirilmiş olmaktadır. Dahası Şiddet Önleme ve İzleme Merkezleri şiddet uygulayan erkeklere de hizmet vermektedir. Erkekleri ‘rehabilite etme’ adı altında gündeme getirilen bu uygulama; arabuluculuğa kapı açmakta, kadınların yaşamını tehlikeye atmakta, kadınlara ayrılması gereken bütçeyi yine erkekler için kullanmaktadır” diye konuştu.

 

“KADINLARIN PSİKOLOG VE AVUKAT İHTİYACI KARŞILANAMIYOR”

ŞÖNİM’lerden destek alan ya da sığınakta kalan kadınların psikolog ve  avukat ihtiyacının karşılanamadığını ifade eden Dağ, sığınaklara vaize görevlendirilmesinin, kadınların asıl ihtiyaç duydukları hukuki bilgiye ve psikolojik desteğe erişimlerinin engellenmesine başka bir örnek olduğunu söyledi. Dağ, “Bu uygulama aynı zamanda kadınların dini inançlarıyla ilgili ayrımcılığa maruz kalmasına yol açmaktadır. Bütün bu uygulamalar kadın hareketinin kadına karşı şiddetle mücadelede bugüne kadar elde etmiş olduğu birikimleri de yok sayma girişimidir. Nitekim bu birikimi değersizleştirmeye, küçümsemeye ve böylece sorumluluktan kaçınılmaya çalışıldığını açıkça görmekteyiz” şeklinde konuştu.

KADINA KARŞI ŞİDDETLE MÜCADELEDE VAZGEÇİLMEZ ÖNEMDEKİ NOKTALAR

16. Kadın Sığınakları ve Danışma/Dayanışma Merkezleri Kurultayı’nda bir araya gelen kadınlar ve kadın örgütlenmeleri olarak kadına karşı şiddetle mücadelede vazgeçilmez önemdeki noktaları işe şöyle sıraladı:

1) Kadına yönelik şiddet ile mücadeledeki kurumsal uygulamaların; kadın hareketinin bu konuda yıllardır biriktirdiği bilgi ve deneyiminin göz ardı edilmeden, şiddeti besleyen erkek egemen politikalar yok edilerek ve kadın-erkek eşitliğini sağlayan bütüncül politikalarla ele alınmasını bekliyoruz. Kadın hareketinin bugüne kadar elde ettiği çok ciddi kazanımları geriye taşıyan ve ihlal eden uygulamalar kabul edilemezdir.

2) ŞÖNİM’lerin gündeme gelmesi ve SHÇEK’ler ve danışma merkezi olarak çalışma yürütebilen toplum merkezlerinin hızla kapatılmasıyla; belediyelerin kadın danışma merkezleri gibi kadınların şiddetten uzaklaşması için sığınak dışında önemli araçlar ve alternatifler sunan kurumlar işlevsizleştirilmiştir. ŞÖNİM’lerin kadınları birey olarak değil de ailenin bir parçası olarak ele alan ve geleneksel konumlarını güçlendiren devlet politikalarından ayrı değerlendirilemeyeceğinin, düzenleme ve uygulamaların bu politikaların sonuçlarını yansıttığının, devletin şiddetle mücadelede yeni bir merkezi yapı kurmakta olduğunun, bu merkezi yapının belediye ve kadın örgütlenmelerinin çalışmalarına müdahale riski taşıdığının altını çiziyoruz.

3) Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB), ŞÖNİM’lerde kadın örgütleri ile birlikte çalışma çağrısı yaparken; bu örgütleri kendisinin seçmesini, kadın hareketini görmezden gelme çabası olarak değerlendiriyoruz.

4) Devletin kadına karşı şiddetle mücadelede kadından yana kurumsal bir yapı oluşturmasını, imzalamış olduğu CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi ile ilgili sorumluluklarını yerine getirmesini talep ediyoruz.

5) Kadın örgütlenmelerinden kendilerine başvuran kadınlarla ilgili bilgi talebini, merkezileşme sürecinin bir parçası olarak değerlendiriyoruz. Ancak bu tür bir merkezileşme kadın örgütlenmelerini devletin bir kurumu gibi görme eğilimi taşımakta, kadın örgütlenmelerinin bağımsızlığını tehdit etmektedir. Bu bilgilerin kullanımı konusunda ortak bir çerçeve belirlemeden böyle bir paylaşımın yapılmasını doğru bulmuyoruz.

6) Sığınaklar kadınların hayatla bağlarının kesildiği alanlar değildir; hayatın devam ettiği, bu olağanüstü durum geçinceye kadar kadınların güçlendiği yerlerdir. Bu yüzden sığınaklarda kontrol ve hiyerarşi olmamasını, şiddet, gizlilik ve güvenlik konuları haricinde kural konulmamasını, kadınlar için yeni ayrımcılıklar yaratılmamasını, sığınaklarda da sığınak dışında da şiddetle mücadele ederken 6284 sayılı yasa kapsamında zaten oluşturulması gereken, gizlilik ve kadının güvenliği ile ilgili bütün kurumları (hastane, eczane, okul, SGK, mahalle muhtarlığı vb.) kapsayan bir sistem geliştirilmesini talep ediyoruz.

7) Kadına yönelik şiddetle mücadelede sığınak dışı mekanizmaların da güçlendirilmesi gerekmektedir. Şiddetten sonra hayat, sığınaktan sonra hayat gibi önce-sonra ayrımların yapılmamasını; sosyal, ekonomik ve hukuksal desteklerin sığınaktan çıkarken değil, sığınak sürecinde ya da sığınağa gitmeden, şiddete karşı mücadele ederken de verilmesi gerektiğini vurguluyoruz.

8) 6284 sayılı kanunda 12 yaşından büyük erkek çocuğu veya engelli çocuğu olan kadınlara ev tahsis edilmesi ile ilgili madde olmasına rağmen bu madde uygulanmamaktadır. Bununla birlikte sığınaklar 12 yaş üstü erkek çocuğu olan kadınların da kalabileceği hale getirilmelidir.

9) Her türlü şiddete uğrayan her kadın sığınağa alınmalı; göçmen, trans, engelli kadınların özel ihtiyaçları gözetilmeli, sığınak ve danışma merkezlerinde bunları gözeten çalışmalar yapılmalıdır.  Ayrıca sığınmacı ve mülteci kadınlara ev içi şiddet konusunda destek alabilecekleri mekanizmalar sunulmalıdır.

10) Sığınak ve dayanışma merkezlerinde kadınlarla temas halinde olan çalışanların; kadına karşı şiddet ve feminist yöntemlerle ilgili çalışmalardan geçmiş olması gerekmektedir.

11) Kadın örgütlenmeleri, devletin sosyal sorumluluklarını üstlenecek sivil toplum kuruluşları olarak görülmemelidir. Devletin kadına karşı şiddetle mücadeledeki yükümlülükleri kadın örgütlenmelerine yüklenemez. Kadınların vitrin olarak kullanılacağı alanlarda kadın örgütlenmelerini katmaya çalışılmasını, bunun dışında istihdam, eğitim, sağlık, iş yasaları vb. gibi alanlarda kadın örgütlenmelerinin göz ardı edilmesini kabul edilemez buluyoruz.

12) Devlet, sosyal sorumluluğu kapsamında kadına yönelik şiddetle mücadeleye yeterli bütçeyi ayırmalıdır.

13) Kadına karşı şiddetle mücadele aynı zamanda kadınlarla erkekler arasındaki eşitsizliklere karşı da bir mücadeledir. Bu bakımından çıkarılan her yasa toplumsal cinsiyet eşitliği açısından sonuçlarıyla birlikte gözden geçirilmeli, kadın örgütlenmelerinin bu konudaki görüşleri dikkate alınmalıdır.

14) Hakimlerin şiddete rağmen, verdikleri kararlarda “şiddetli geçimsizlikten” söz etmeleri, uygulamacıların hala erkek şiddetini gözlerden gizlemeye çalışmalarına örnektir. Kadın örgütleri kadına yönelik erkek şiddeti ile ilgili davalarda müdahil olma konusundaki ısrarlarını sürdüreceklerdir.

15) Kadına yönelik şiddet sadece aile içi şiddetle sınırlı değildir, devlet eliyle de uygulanmaktadır. Savaş için ayrılan bütçe, kadınların güçlenmesine ayrılmalı, silah alımları için değil, erkek şiddetine karşı kadınlar için gerekli mekanizmaların yaratılması için kullanılmalıdır.

16) Kadınlar ana dilde şiddet başvurusu yapabilmeli ve bunun için destek alabilmeli. Destek sırasında tercüman bulundurulması yeterli değildir, bu dilleri konuşabilen çalışanlar her danışma merkezinde olmalıdır.

17) Barış sürecinde; bireylerin silahlandırılması anlamına gelen koruculuk sistemi kaldırılmalı, kadınlara korucu, polis gibi devlet görevlileri tarafından uygulanan şiddet engellenmeli, suçlular cezalandırılmalıdır.

18) 2013 yılı Haziran ayı içinde gerçekleşen Gezi olayları sırasında demokratik haklarını kullanmak üzere sokağa çıkan kadınlara, polisin uygulamış olduğu gerek gözaltında çıplak aramayla gerekse olaylar sırasında hakaret, tehdit ve darp ile somutlaşan cinsel şiddettin sorumluları da bulunup yargılanmalıdır.