Doğu'nun parlayan yıldızı: Van Gölü Havzası

Profesyonel Turist Rehberi Gülcan Akdoğan, son yazısında Doğu'nun parlayan yıldızı; Van Golü Havzası'nı kaleme aldı. İşte o yazı:

Bir ülkenin her köşesi A'dan Z'ye mucizevi olabilir mi? Eğer bu ülke Türkiye ise olur. Doyamıyorum ülkemi anlatmaya gerçekten. Bu ayki yazımda, gitmeden önce insanlara burun kıvırtan ama gidince de bu zamana kadar neden görmediği konusunda hayıflatan, şaşırtan Van ve Bitlis şehirlerimizden bahsetmek istiyorum. Öyle şeyler var ki bayılıyorum içinde her şey olan yerlere. Siz de bayılacaksınız.

 

İlk olarak Van'la özdeşleşmiş Akdamar Adasını ve o müstesna kilisesini anlatmak lazım. Fakat onun öncesinde1951 yılında Cumhuriyet gazetesinde seyahat yazarı olarak çalışırken Akdamar Kilisesinin yok olmasını önleyen Yaşar Kemal'i saygıyla anmadan geçmek yanlış olur diye düşünüyorum. O olmasaydı şuan bu adadan bahsediyor da olmazdık yüksek ihtimalle. Adaya hangi mevsim giderseniz ayrı bir güzelliği var. Rivayete göre kilisenin papazları tarafından ekilen badem ağaçları bu güzelliği katlıyor. Nisan ayında giderseniz bembeyaz ve pembe renge bürünmüş görürsünüz, 1 ay sonra giderseniz badem çağlası, daha sonra giderseniz badem çekirdeği yersiniz. Ama bademinden, unutma beni çiçeklerinden, tatlı uçkunundan ve nefis kıyılarında yüzme molalarından ziyade kilisenin üzerindeki göz alıcı kabartmaları bize sanki masal anlatıyor. Danyal Peygamberin aslanlı hikayesi, Adem ve Havva’nın cennetten kovulması, İlyas peygamber, Ermenilerin yol gösterici azizi Gregor, Abbasi Halifesi Muhtedir, Vaftizci Yahya, Goliat ve Davud hikayesi, İbrahim Peygamberin oğlunu kurban etmesi, Yunus Peygamberin denize atılışı ve yunus balığının karnında yaşaması gibi İncil’den ve Tevrat’tan birçok sahnenin hikayelerini bize anlatması kelimenin tam anlamıyla büyülüyor.

 

Van Gölü etrafına bir tur yapacak olursak, Van sınırlarından kısa bir süreliğine ayrılıp Bitlis sınırlarına girelim. İlk karşımıza çıkan ilçe Tatvan olacaktır ki buradaki sönmüş bir volkan olan Nemrut Dağı ve kalderasında barındırdığı soğuk ve sıcak krater gölleri, buhar bacaları ve tüm kaldera kesinlikle ve kesinlikle görülmeye değer bir yer. Doğu’ya yaptığı sefer sırasında Büyük İskender’in keşfettiğine inanıldığı için “Büyük İskender’in Cenneti” de deniyor. Büyük İskender haksız da sayılmaz çünkü nadide gölleri ve buhar bacalarının yanı sıra endemik olarak karşımıza çıkan birçok bitki türüyle, göldeki çeşitli balıklarıyla cennet gibi zaten. Uçakla gelip giderken pencere kenarına oturmanızı ve tepeden bu görüntüyü görmenizi tavsiye ederim.

 

Ahlat.... Ah bir dili olsa da konuşsa neler anlatır bizlere kim bilir. 4 bin tane üzeri nakış nakış işlenmiş mezar taşları o kadar fazla şey anlatıyor ki Selçukluların hayatı, sanatı, kültürü, medeniyet seviyeleri ve hatta meslekleri hakkında. Orhun Abideleri kadar kıymet verilmesi gereken ve tek tek incelenmesi gereken eşsiz eserler. Mezarlarına bu kadar kıymet veriyorlarsa Selçukluların efsane sarayları, camilerileri, şifahanelerindeki oymalara ve kabartmalara şaşırmamak lazım. Taş ocaklarından ilk çıktığında yumuşak ve kolay işlenebilir fakat hava şartları ile karşılaştıklarında daha da sertleşen Ahlat taşının etkisini ve onu işleyen ustaları da unutmamak gerekir. Ruhları şad olsun...

 

Adilcevaz' a geldiğimizde aslında küçücük fakat tarihi bakımından oldukça büyük ve zengin bir ilçe. Minik ilçede yapılanlar da takdire şayan. Özellikle 4. kuşaktan dünyanın en hafif bastonlarını yapan ve dünyaya tanıtan devlet sanatçısı Cumali Birol'un katkısı oldukça büyük. Özellikle son zamanlarda yapılan çalışmalarda sular altında kalan kale surlarının ortaya çıkarılmasında azami başarı sağlamıştır. Adilcevaz cevizi de oldukça kaliteli ve lezzetli, fakat bulabilene aşk olsun. Çıktığı an bitiyor.

 

Eğer Erciş'e gelmişsek tekrar Van sınırlarına gelmişsiniz demektir. Burası 2011' de gerçekleşen, yürekleri dağlayan Van depreminin merkezi. Eski güzelliği depremle maalesef yok olmuş durumda. Fakat doğanın güzelliği hala yerinde. Her yıl mayıs ayının son haftası haziranın ilk haftası arasında öyle muazzam bir şölen oluyor ki gözlere şenlik. Şölen diyorum fakat sodalı gölde yaşayan tek balık türü olan inci kefali için kelimenin tam anlamıyla bir yaşam mücadelesi ve neslini devam ettirme kaygısı. Çünkü martılara yem olmaları an meselesi. Sodalı gölde üreyemedikleri için buldukları tatlı su kaynağına akıntının tersi yönünde yaklaşık 7 km yüzüyorlar, yumurtalarını bırakıyorlar ve tekrar geri dönüyorlar. Balıkların zıplayarak göçtüğünü görmek hafızalardan silinmeyen bir tecrübe.

 

Van'ın bir başka sembolü de galiba Muradiye Şelalesi. Coşkuyla akan şelalenin kışı başka güzel, baharı başka. İlkbaharda güldür güldür akan şelalenin kışın tamamen donması insana kutuplardaymış hissi vermiyor mu sizce de.

 

Flamingolar da varsa bir şehirde pes der insan. Van merkeze 25 km uzaklıkta bulunan Erçek Gölü havzası Türkiye’de bulunan 453 kuş türünün yarısına ev sahipliği yapıyor. Kuş Cenneti sadece yerel türlerin değil Flamingolar gibi göçmen kuşların da önemli konaklama ve üreme alanlarından ve dünyanın en büyük flamingo konaklama alanlarından biri. Ekim ayının ilk haftası Flamingoların göç zamanı müthiş bir görüntü veriyor.

 

Sanatın olduğu her şey kutsaldır. Hele bu sanat taaa Urartu döneminden bu yana yapılıyorsa ve yaşatılmaya devam ediyorsa fazlasıyla mühimdir. Bu yüzden Van'da başka bir ismi daha zikretmek lazım, tabi ki Erdal Binici. Ölmek üzere olan savat sanatını canlandırıp gelecek kuşağa da aktarma çabası takdire şayan. Bakır, kurşun, kükürt ve gümüşün karıştırılmasıyla elde edilen çubuk halindeki savatı yüksek ısıda eriterek gümüş üzerine işlediği motif oymaların üzerini kaplıyor. Bu aşamadan sonra soğuması için beklettiği gümüşü zımparalayarak işlediği figürleri ortaya çıkarıp cilalama işleminin ardından satışa hazır hale getiriliyor. Ben savata müzelik sanat diyorum çünkü müzede gördüklerimizin aynısı. Özellikle kraliyet ve halk kolyeleri arkeolojik kazılarda ilk bulunduğunda kopyaları alınmış ve orijinalleri müzeye gönderilmiş.

 

Son olarak Van merkeze gelelim ve yazımızı sonlandıralım. Van Kalesinin en tepe noktasına çıkarsanız; inanılmaz bir manzarayla karşılaşırsınız. Bir yanda Erek Dağı, Artos Dağı, İhtiyar Şahap Dağları, Süphan Dağı ve Aktaş Dağını Van Gölü manzrası eşliğinde seyrederken diğer yanda insanı kahreden Eski Van Şehrini kuşbakışı görebilirsiniz. Bir yanda manzaranın güzelliğiyle mest olurken öbür yanda ağıtlar yakasınız gelir. Ve insanın aklına o ağıt gelir, hüzünlenirsiniz.

 

Bitlis'te 5 minare, beri gel oğlan beri gel

Yüreğim dolu yare, beri gel oğlan beri gel....