Tabip Odası'ndan Adana'da bir hekimin öldürülmesine tepki

Türk Tabipler Birliği (TTB) Merkez Konsey Üyesi Dr. İsmail Bulca, "AKP hükümeti toplumu geriyor, gerilen toplum her türlü şiddete başvuruyor" dedi.

Adana Tabip Odası bahçesinde düzenlenen basın açıklamasına Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey Üyesi Dr. İsmail Bulca, Adana Tabip Odası Yönetimi, SES Adana Şube Başkanı Muzaffer Yüksel ve üyeleri ile hekim ve sağlık çalışanları katıldı.

Adana-Osmaniye Tabip Odası Başkanı Dr. Ali Ökten, şu bildiriyi okudu:

"Çoğunlukla gazetelerde üçüncü sayfa haberleri olarak yer alan sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları artık gazetelerin birinci sayfalarında ve televizyonların ana haberleri konusu haline gelmiştir. Bu saldırılar aslında çalışanlar bakımından bir güvenlik sorunu olmasının yanında, toplumun sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına da bir saldırıdır.

İnsan varlığı, dik yürüme ve bunun ardından beynin büyümesi ve zekanın ortaya çıkmasıyla başlar. Dik yürüme, insanın ellerini serbest kılmıştır. Ayaklık etmekten kurtulan eller boş kalınca, zekanın güdümüyle, aletleri işlemeye ve kullanmaya başlamıştır. Bir diğer önemli organ olan göz, ellerin görevini üstüne almış, ellerin yükünü azaltmıştır. Görevi azalan el kendini bilgi işleminden kurtararak daha çok eylemde bulunmuştur. Elin işi, işin eli geliştirmesi sonucu işbirliği ve bunun sonucunda toplumsallık doğmuştur. Toplumsallığın gelişmesi insanların birbirleriyle anlaşmalarını sağlayan dilin oluşmasını zorunlu kılmıştır. Sözcüklerin gücü insanı toplumsallaştırmıştır. İnsanın özü, tek başına bir bireye özgü ve soyut bir şey değil, toplumsal ilişkilerinin tümüdür. Çünkü insan, bütün insanlığın gelişmesinin bir ürünüdür. Dilin kullanılmaya başlanması ile birlikte dil-düşünce diyalektiği gelişmiştir. Sonuç olarak insanlaşma el-dil-akıl diyalektiği ile başlamıştır. Bu ise tümüyle insanlaşma işidir.

Ancak bugün geldiğimiz noktada artık el-akıl-dil diyalektiği ortadan kalkmıştır. Beynimizin uzantısı olan eller artık saldırı amacıyla kullanılmaktadır. Dün Dr. Ersin Arslan’ı öldüren eller bir çok meslektaşımızı dövüp yaraladıktan sonra bugün meslektaşımız Dr. Cengiz Ünal’ı öldürmüştür. Dil artık şiddetin dili olmuştur. Ulusal ya da uluslararası sorunlarını dayatma, şiddet ve güç kullanma gibi yöntemlerle çözmeye çalışan, vatandaşlarını ekonomik zorluklara boğan, yaşama alanlarını her gün daraltmaya çalışan, okuyan, aydın, entelektüel ve sanatçılarını aşağılayan bir iktidar toplumu giderek bir şiddet toplumuna dönüştürmüştür. Bugünkü geldiğimiz nokta budur. Şiddet ülkenin her alanına yayılmış durumdadır. Çünkü iktidarın dili aynı zamanda şiddetin dili olmuştur. Bu dil hasta ve yakınlarını hekimlere ve sağlık çalışanlarına, öğrenci ve velileri öğretmenlere, vatandaşı sanatçılara karşı kışkırtan, kendi ülkesindeki şiddet yetmiyormuş gibi aynı etnik ve dini temele dayanan komşu ülke halkına karşı aynı dili kullandığı kışkırtıcı bir dildir. Bu dil iyinin, güzelin, barışın, sağlığın dili değil, aksine kötünün, çirkinin, savaşın, sağlıksızlığın, şiddetin ve ölümün dilidir. Akıl ise devre dışı kalmış, akıl tutulması olmuştur. Milyonlarca yılın beklentisi sonucunda ne dünyamız böyle bir dünya, ne ülkemiz böyle bir ülke, nede insanlık böyle bir insan olmalıydı.

Günümüzde şiddet toplumun tüm kesimlerine yayılmış durumdadır. Gazeteler her gün şiddet haberleriyle doludur. Kadına şiddet, doktora şiddet, öğretmene şiddet, sporda şiddet. Kısaca şiddetsiz bir günümüz geçmemektedir. Şiddetin bu kadar yaygın olduğu bir toplumun sosyologlar tarafından mutlaka incelenmesi ve toplumun rehabilite edilmesi gerekmektedir. Ama bizler biliyoruz ki düzgün bir eğitimini sağlayamadığınız toplumun bireyleri öğretmenleri, psikolojik ve fiziksel sağlığını sağlayamadığın toplumun bireyleri doktorları ve diğer sağlık çalışanlarını, ekonomik zorluk içinde olan toplum eşine ve çocuklarına şiddet uygulayacaktır. Önemli olan şiddeti önlemenin yanında şiddetin nedenlerini ortadan kaldırmaktır.

“Şiddet” günümüzün en önemli insanlık sorunlarından birisi olup aynı zamanda evrensel ve giderek artış gösteren bir sosyal sorundur ama her şeyden önce de bir “sonuç” tur. Hiçbir şey yoktan var olmaz ve bu nedenle “sonuç” lar da, dolayısıyla “şiddet” olayları da yoktan var olmadılar. Sebepler, nedenler varsa sonuçlar da mutlaka ortaya çıkacaktır. Çünkü ne ekersek onu biçeriz. Şiddet eken şiddet biçecektir. Yöneticilerimizin yapacağı tek şey “şiddet” i değil o “sonuç” ları belirleyen şiddet olaylarının “neden” lerini ortadan kaldırmaktır. Ama bunu yapabilmek için de o nedenleri araştırıp anlamak gerekir. Toplumun bir barut fıçısı haline getiren nedenler sosyologlar tarafından ayrıca araştırılmalıdır. Üstelik artık sadece yetişkinler ve erkekler değil küçük çocuklar ve kadınlar da şiddet olaylarının en önemli aktörleri haline gelmişlerdir.

Uzun süredir hastanelerde hasta yakınları, hekimlere ve diğer sağlık çalışanlarına fiili saldırılarda bulunmakta, meslektaşlarımızın önemli bir kısmı sözlü ve fiili şiddet eylemlerine maruz kalmaktadır. Temelinde bireysel hak arama içgüdüsünün yattığı sanılan bu tür eylemler yani şiddet, yetkililerin kışkırtıcı söz ve davranışları, her şeyin sorumlusu olarak doktorların gösterilmesi, caydırıcı yaptırımların getirilememesi ve yapılan şiddete ceza verilmemesi sonucunda giderek toplumsal bir davranış biçimi haline gelmiştir.

Meslektaşımız Ersin Arslan’ın öldürülmesinden ve meslektaşımız Dr. Melike Erdem’in 6. Kattan atlayarak intihar etmesinin şokunu, travmasını ve acısını henüz üzerimizden atamadan şimdide meslektaşımız Dr. Cengiz Ünal Adana’da çalıştığı Aile Sağlık Merkezinin bulunduğu sokağın karşısında ailesinin yaşadığı sokağın yanı başında silahla vurularak öldürülmüştür. Tarih, bugün olduğu gibi gelecekte de hekimlere yönelik yapılan bu saldırılar karşısında sorumlu olan bu toplumdan ve yöneticilerden utanç duyacaktır.

Tek amaçları hastaları sağlıklarına kavuşturmak olan hekimlerin bugün geldiği nokta artık kendi sağlıklarını koruyamadıklarıdır. Savaşta bile sağlıkçılara yönelik bir şiddet uygulanmazken, ülkemizde artık en fazla saldırı hekimlere ve sağlıkçılara yapılmaktadır. Hekimlik artık giderek artan bir şekilde polis ve askerden daha riskli bir mesleğe dönüştürülmüştür. Yüzyıllardır kutsallık atfedilen mesleğimiz bugün her anlamda şiddete uğratılan, katledilen meslek haline getirilmiştir.

2012 yılı gibi maalesef 2013 yılı da sağlığa ve her türlü sağlıkçıya yönelik şiddetin en fazla olduğu yıl olarak tarihe geçmiştir. Sağlık çalışanına yönelik her türlü şiddette meslektaşlarınızın ve sağlık çalışanlarının yanında olacağımızı bir kez daha kamuoyu ile paylaşırız."