Yenilenebilir Enerji Kaynaklar Sempozyumu” Adana’da başladı

Elektrik Mühendisleri Odası(EMO) Adana Şubesi tarafından düzenlenen “8. Yenilenebilir Enerji Kaynaklar Sempozyumu”, 10 Ekim Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde yaşamını yitirenler adına yapılan saygı duruşu ve yapılan katliamı protesto eden açılış konuşmalarıyla başladı. Konuşmalarda, katliam lanetlenirken, “üzgünüz, öfkeliyiz, korkmuyoruz” vurgusu yapıldı. Emek ve demokrasi güçlerinin 1 Kasım seçimleri başta olmak üzere ülkemizde barış ve demokrasinin yerleşmesi için birlikte mücadele etmesinin gerektiğinin altı çizildi.

EMO Adana Şubesi tarafından Çukurova Üniversitesi ve Mustafa Kemal Üniversitesi’nin desteğiyle düzenlenen 8. Yenilenebilir Enerji Kaynaklar Sempozyumu”(YEKSEM 2015), Çukurova Üniversitesi Mithat Özsan Amfisi’nde başladı.

Açılışta ilk konuşmayı Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Belgin Emre Türkay yaptı. Türkay, “10 Ekim’de Ankara’da emek, barış ve demokrasi için toplanmış insanlarımızın bombalı saldırı sonucu hayatını kaybeden arkadaşlarımızın ailelerine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Yaralı vatandaşlarımıza da acil şifalar diliyorum. Böyle bir günde zor da olsa görevimize devam etmeye çalışıyoruz” diyerek sözlerine başladı.

Sempozyumu düzenleyenlere teşekkür eden Türkay, sempozyumun çok güncel ve önemli bir konuyu kapsadığını; fosil kaynakların tükenişi, artan enerji talebi, enerji emisyonları ve iklim değişikliği sorunlarına dikkat çekerek anlattı. Bu sorunların en önemli çözümünün yenilenebilir enerji kaynaklarında görüldüğünü vurgulayan Türkay, son verileri katılımcılarla paylaştı, ve şöyle konuştu:

“30 Eylül 2015 itibarıyla kurulu gücümüz yaklaşık olarak72 bin megavat (MW). Primer enerji kaynaklarına bakarsak; kömür 14 bin MW’lık kurulu güçle toplam kurulu gücün yüzde 20.5’ini oluşturuyor. Hidroelektrik santrallar (HES) 18 bin MW olup yüzde 25.1’lik katkı sağlıyor. Yine akarsu kaynaklı HESkurulu gücümüz, 7 bin MW ile yüzde 10’luk paya sahip. Termik 5 bin MW ile kurulu gücün yüzde 7.8’ini oluşturuyor. Rüzgar 4 bin MW ile yüzde 5.7, güneş 178.6 MW ile yüzde 0.2, jeotermal 581.4 MW ile yüzde 0.8 olarak katkı sağlıyor.“

‘Türkiye’nin Çok Yol Alması Gerekiyor’

Türkiye’nin rüzgar ve güneşteki zengin kapasitesine dikkat çeken Türkay, rüzgardaki 48 bin MW’lık potansiyelin yılbaşından bu yana 4 bin MW’lık bölümünün kullanılır hale geldiğini kaydetti. 2015-2019 Stratejik Planı’nda rüzgarda kurulu gücün 10 bin MW, ulusal enerji planında ise 20 bin MW olmasının hedeflendiğini ancak mevcut potansiyelin bunun çok altında olduğunu belirten Prof. Türkay, gelişmiş ülkelerdeki rüzgar ve güneşin elektrik üretimindeki yerini de verilerle şöyle aktardı:

“2014 istatistiklerine göre, yıllık enerji üretiminin Almanya yüzde 9.12’sini, İngiltere yüzde 9.44’ünü, İspanya yüzde 18.82’sini, Portekiz yüzde 22.61’ini, Danimarka yüzde 41.41’ini ve komşumuz Yunanistan yüzde 8.4’ünü rüzgar enerjisinden karşılamıştır. Ülkemizde bu oran 2014 için yüzde 3.34, 2015 başından bugüne kadar yüzde 5.17 olarak görünüyor. Türkiye’de 2023 yılı içerisinde öngörülen 125 bin MW’lık kurulu gücün 20 bin MW’ının rüzgar ve 5 bin MW’ının güneş tarafından karşılanması hedeflenmektedir.

Dünyada bu yılın başından itibaren günümüze kadar olan toplam güneş enerjisi kurulu gücü 178 bin MW değerini geçti ve 2015 yılsonunda yüzde 30 artış ile 230 bin MW değerini aşacağı tahmin ediliyor. Ülkemizde güneş enerjisinden elde edilen elektrik enerjisi miktarı oldukça düşük. Bizim bu konuda oldukça yol almamız gerektiği açık.”

Prof. Belgin Emre Türkay, son 6 ayda güneşle ilgili epey santral kurulduğunu, ülkemizdeki üniversitelerin elektrik, elektrik-elektronik ve kontrol mühendisliği bölümlerinde yenilenebilir, rüzgar ve güneş enerjisine yönelik dersler arasına alındığını, bu sevindirici olmakla birlikte uygulamadaki sorunların önemine dikkat çekti ve laboratuvarların kurulması gerektiğinin altını çizdi. Türkay, sempozyum programı hakkında bilgi vererek konuşmasını tamamladı.

“İnsan Kanı Sudan Ucuz”

EMO Adana Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mak da konuşmasında, sempozyuma katkı koyanlara tek tek teşekkür ederken, 10 Ekim Katliamı’na tepki gösterdi ve şunları söyledi:

“Gönül isterdi ki, herkese teşekkür edip oturalım. TMMOB’a bağlı odaların önemli 2 görevi var. Birincisi meslek odasıyız; odamızla ilgili gelişmeleri takip eder, onu aktarırız. İkincisi de demokratik kitle örgütü yanımız var. Her türlü baskılara, torba yasalara rağmen, geçen hafta ATEX, bu hafta YEKSEM yapıyoruz. Gelecek hafta İzmir’de Tesisat Kongresi var. Bütün odalar düzenledikleri sempozyumlarda hiçbir yerden destek almadan, kendi üyelerinden destek alarak dimdik ayakta durmaya çalışıyor.

Bütün Türkiye’nin gözünün içine baka baka yalan söyleniyor. Neyin hesabı verildi bugüne kadar? Yakın tarihimizin katliamları; Gezi, Diyarbakır, Reyhanlı, Suruç’ta da olmadı mı, askıda bırakılan soruşturmalar mahkemeler, karanlığa gömülen gerçekler…Ölen asker de, polis de, Kürt de, Türk de, Alevi de biziz. Hep yoksul halkın evlatları olarak biz ölüyoruz. Bu katliamların sorumluları bağımsız yargının karşısına çıkana kadar mücadele edeceğiz.

Benim memleketimde insan kanı bugün sudan ucuz. Ne yazık ki barışı, demokrasiyi isteyen insanların katledildiği, Allahuekber nidalarıyla kafaların kesildiği bir ortamda yaşıyoruz. Acı dayanılmaz. Lütfen artık konuşmayınız. Lütfen susun.”

10 Ekim Katliamı’nda yaşamını yitiren öğretmenin mitinge gitmeden önce, son barış mesajını içeren sosyal medyadaki paylaşımını katılımcılarla paylaşan Mehmet Mak, “Yitirdiğimiz tüm barış emekçileri ışıklar içinde uyusun. Hepimizin başı sağolsun” diyerek sözlerine son verdi.

“İçimiz Kan Ağlıyor”

EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yeşil sözlerine, “İsyandayız, yastayız, öfkeliyiz diyoruz. Çünkü 10 Ekim’de mitinginde inadına barış demek için gelenler saldırıya, katliama uğradı. 100’ün üzerinde arkadaşımızı kaybettik. 500’ün üzerinde de yaralımız var. İçimiz kan ağlıyor. Kan ağlaya ağlaya busempozyumları yapmak zorundayız” diyerek başladı.

Miting günü 5 dakika önce patlamanın olduğu yerde taksiden indiğini ve EMO kortejine ulaşmak üzere 50 metre yürüdükten sonra patlamaların gerçekleştiğini anlatan Yeşil, “Şu an ben ve pek çok arkadaşımız burada olmayabilirdik. Gerçekten o günden bugüne kendimize gelmiş değiliz. Bu katliama ortam hazırlayanları, yapanları lanetliyor, nefretle kınıyorum” dedi. Mitingde yaralanan EMO Üyesi Enver Korzay’ın sağlık durumu hakkında bilgi veren Yeşil, EMO örgütlülüğü kapsamında olmayan bir elektrik-elektronik mühendisinin de yaşamını yitirdiğini açıkladı. Yine yakın zaman önce bombalı tuzak sonucu mesleğini yerine getirirken bacakları kopan ve yaralanan EMO üyesi mühendislerin durumunu da anımsatan Yeşil, “Yani biz mesleğimizi de yapamıyoruz. Onun için bu ortamın mutlaka ortadan kaldırılması gerekiyor” diye konuştu.

Hüseyin Yeşil, çatışma ortamına yönelik silah bırakma çağrılarına yapılan eleştirilere de tepki göstererek, EMO’nun öncelikle “amasız, ancaksız PKK’nın tüm eylemleri durdurmasını” istediğini, sonra da devletin “operasyonları durdurmasını istediğini” anımsattı ve “Çünkü bunlar birbirini tetikliyor” dedi.

“Katliamın Sorumlusu İktidardır”

“Tek başına iktidar hırsıyla ülkeyi çatışma ortamına sürükleyen AKP iktidarının politikaları; Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’ni kana bulamıştır. Acımız çok büyük!” diyen Yeşil, tepkisini şöyle dile getirdi:

“Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi’nde EMO olarak; yöneticilerimizle, üyelerimizle ve çalışanlarımızla alanda saf tutmak üzere yürüyüş kortejinde yerimizi almıştık. Herkesin elini tetikten çekmesi ve ölümlerin son bulması; ‘demokratik, laik, özgür ve barış içinde bir toplumda yaşama isteğimiz’ temel çağrımızdı. Ancak barış ve demokrasi taleplerine dahi tahammülü olmayan hain eller, daha toplanma noktası olan Ankara Tren Garı önünde katliam yaptılar.

En küçük bir sokak basın açıklamasında dahi eylemciden çok polisle boy gösterilirken; Emek, Demokrasi ve Barış Mitingi’ne yönelik gerekli güvenlik önlemlerinin alınmamış olması yaşanan saldırının sorgulamasını daha da önemli kılmaktadır. Hele hele ‘Canlı bombaları biliyoruz, ama eylem gerçekleştirilmeden tutuklayamıyoruz’ türü garip açıklamalar; yaşanan bombalı saldırının ardından yaralılarına yardım etmeye çalışan barış gönüllülerine biber gazıyla yapılan polis müdahalesi, yurttaşların ambulansların geçebilmesi için polis barikatını yarmak zorunda kalması gibi akıl almaz tutumlar acımızı katmerlendirmiştir.

Hiç şüphesiz bu saldırı; ülkemizin barış, huzur ve kardeşlik iklimini sabote ederek, büyük bir kaos yaratmayı, umutsuzluk ve korku yayarak yurttaşlarımızı demokratik haklarını kullanmaktan yoksun bırakmayı amaçlamaktadır. Bu katliamın sorumlusu şu andaki iktidar ve ona cesaret verenlerdir.”

“Asgari Standartlar Dahi Aranır Oldu”

7 Haziran seçimleri sonrasında “soluklandık” derken, bugün öncesini dahi arar duruma geldiğimizi söyleyen Yeşil, yaşanan sürece ilişkin değerlendirmelerini katılımcılarla şöyle paylaştı:

“Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Afganistan’a varıncaya kadar uzanan geniş coğrafi bölgede emperyalizmin çıkarlarına uygun yeni yapılanmalar inşa etmek üzere gerçekleştirilen müdahaleler sonucunda önce içinde bulunduğumuz bölge kan gölüne dönüştürülmüştür, şimdi ülkemiz de bu bataklığın içine çekilmiştir. Demokrasi adına yapılan müdahaleler bölgemizde daha geri yapılanmaları ortaya çıkmıştır. AKP iktidarının göz yumduğu, hatta destek verdiği, IŞİD’la simgeleşen sayısız silahlı grubun yarattığı bataklık ortamı ülkemizi derinden sarsmaktadır. Önce çocuk mültecilerin cansız bedenleri kıyılarımıza vururken, bugün ülkemizin Başkentinde, Ankara’nın göbeğinde; çocuklarımızın, gençlerimizin, öğrencilerimizin, öğretmenlerimizin, avukatlarımızın, doktorlarımızın parçalanmış bedenleriyle yüreğimizden vurulduk.

ABD ve Batılı ülkelerin, bölgemizdeki ‘sözde demokrasi’ arayışı binlerce cana mal olmaktadır. Artık dünyada ‘demokrasi’ arayışı sorgulanmaktadır; insanların can ve mal güvenliğinin sağlandığı, sınırlı esaslar altında da olsa herkese aynı hukuk kurallarının uygulanabildiği asgari standartlar dahi aranır duruma gelmiştir.

‘Demokrat’ kimliğiyle pazarlanan bugünkü iktidarın boyaları dökülürken; demokrasinin diktatörlüğe giden bir araç olarak kullanılışına tanıklık ediyoruz. Bugünkü iktidarın Haziran seçimleri öncesindeki baskıcı politikaları, seçim sonuçlarıyla daha da katlanmıştır. Medya kuruluşları hedef gösterilmekte, gazetecilere saldırılmakta, barış ve demokrasi umudumuz ölümlerle, katliamlarla sonlandırılmak istenmektedir. Tüm baskılara, katliamlara karşı, yitirdiğimiz canların bizlere mirası olan barışı ve demokrasi savunmaya sonuna kadar devam edeceğiz.”

“Diktatörlüğü Birleşik Mücadele Geriletebilir”

Hüseyin Yeşil, iktidarın seçim sonuçlarını boşa çıkararak yeniden seçime gitmesini eleştirirken, “7 Haziran seçim sonuçlarının hiçbir şeyi değiştirmediği bir ortamda, başka bir hareketlenme gerçekleştirilemezse, 1 Kasım sonrası için de seçim sonuçları ne olursa olsun umutlu olmak mümkün görünmemektedir. Ancak demokrasi güçlerinin ortak devrimci birleşik mücadelesi diktatörlük heveslerini geriletebilir. Bunun sağlanamadığı ortamda, ne faşist saldırıları durdurabiliriz, ne can güvenliğimizi koruyabiliriz, ne diktatörlük sürecine son verebiliriz, ne mesleğimizi sürdürebiliriz, ne de tekrarlanacak seçimlerde sağlıklı sonuçlar elde edebiliriz” uyarısını yaptı.

İğneada’ya Nükleer Açıklamasına Güvenlik Tepkisi

Hüseyin Yeşil, EMO’nun düzenlediği sempozyumlardaki eğlence boyutu içeren sosyal etkinleri kaldırdığını, ama teknik çalışmaların sonuna kadar devam ettirileceğini belirttiği konuşmasında, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun’un dün yaptığı 3. nükleer santralın İğneada’da yapılacağı açıklamasına; Ankara’nın göbeğinde 100’ün üzerinde insanın ölümünü önleyemeyenlerin, nükleer santral kazalarını nasıl engelleyeceğini sorarak tepki gösterdi. Yeşil, yenilenebilir enerji kaynaklarının nükleer santral ihtiyacını da ortadan kaldırdığına değinerek konuşmasına son verdi.

“Ortadoğu Ülkesi Yapılmak İsteniyoruz”

Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar da “Cumhuriyet tarihinin en ağır, vahşi saldırısı” olarak nitelendirdiği 10 Ekim Katliamı’na ilişkin olarak şunları söyledi:

“Birlikte yaşamanın birlikte yürümenin laik, demokratik Cumhuriyet’in birlikte yürümesinin engellenmesi isteniyor. Türkiye’nin Ortadoğu ülkesi haline getirilmek istendiğini biliyorsunuz. Bu yapılmak isteniyor. Ne kadar masumane taleplerle gitti arkadaşlarımız Ankara’ya. Barışa en çok ihtiyaç duyulan ortamda hemen barış diyerek gittiler. Barışın, sevginin, kardeşliğin, birlikte yaşamanın imkansız hale geldiği bir Türkiye yaratmak istiyorlar. Terörü, terörü destekleyenleri, terörden beslenenleri lanetliyoruz. Hepimiz bu noktada biz ne yapıyoruz, bir kez daha gözden geçirmeliyiz. Terörü lanetlemek, direnmek hakkını kullanmak yetmiyor. Birlikte yaşamak isteyen tüm demokrasi güçleri birlikte hareket ederse, 1 Kasım’ı birlikte kullanırsa çok şey değişebilir. Bu değerlendirilmeli ve doğru kullanılmalı. Daha çok demokrasi, kardeşlik isteyen, emeğe saygı duyan herkes bir yere toplanırsa bu iş çözülebilir diyorum.”

İktidarın TMMOB’den ürktüğünü söyleyen Karalar, TMMOB’nin ve meslek örgütlerinin hem mesleki çalışmalarını iyi bir şekilde yaptıklarını, hem de demokratik kitle örgütü olmanın gereğini yerine getirdiklerine dikkat çekerek, konuşmasını şöyle tamamladı:

“Bunun için iktidar korkuyor. Son yıllarda amansız bir şekilde odaların üzerine gidiyor. Gelirlerini azaltıyor, etkisiz bir eleman haline getirmeye çalışıyor. Bu baskıların karşısında direnen TMMOB’nin desteğiyim sonuna kadar.”

“Korkmayacağız, Korkmuyoruz!”

Arsuz Belediye Başkanı Nazım Çulha da miting meydanını kana bulayan zihniyeti lanetleyerek başladığı konuşmasında, “Türkiye’nin aydınlık yüzlerini saygıyla anıyoruz. Acil şifalar diliyoruz hastanede yaralı kardeşlerimize. Terörün amacı buradaki aydınları, demokratları, insan hakları savunucuları katletmek olduğu kadar korkutmak, sindirmektir. Bu mücadeleden caydırmaktadır. Bu ülkede barışın yaşanmaması adına bir zihniyetle bu katliamı yaptılar. Ama biz korkmayacağız arkadaşlar, korkmuyoruz. İktidardan düşmüş bir zihniyetin mutlak iktidar gibi devam etmek istemesi, çırpınışı, 1 Kasım’da iktidarın olmayacağı anlamına geliyordur” diye konuştu.

“Barış ve Demokrasi, Ekmek Kadar Acil İhtiyaç”

TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Neriman Usta ise, “Üzgünüz, öfkeliyiz, yastayız ama isyandayız” diyerek sözlerine başladı. “Hepimiz bir travma geçirdik” diyen Usta, TMMOB’nin böyle bir miting önerisinde bulunması ve 4 örgütün miting kararı almasındaki acil nedenleri ortaya koydu. Krizlerin çözümünün barışla olabileceğini vurgulayan Usta, konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Bize dayatılan şiddet ortamına karşı inadına savaşa karşı barış diyelim, halkımıza umut oluşturalım diye böyle bir miting kararı almıştık. Bütün siyasi partilerin ideolojilerinden bağımsız, emek ve meslek örgütleri olarak bu kararı almıştık. Sorunları artık 21. yüzyılda demokratik kurallar çerçevesinde sorunlarını çözmeye ihtiyacı var. Çocuklarımızın okullarına rahatça gidebilmesi, gençlerimizin bir gelecek ümidine sahip olabilmesinin en temel koşulu barış ve demokrasi. Türkiye tarihinin en büyük katliamında, bu son olsun diyerek söylüyorum, barışın ve demokrasinin ekmek kadar su kadar ne kadar hayati acil bir ihtiyaç olduğu da açığa çıktı.”

“Bilgiye Karşı Bilgisizlik Örgütlenemez”

Vicdan sahibi herkesin en önemli görevi barışı ve demokrasiyi savunmak. Bu ülke karanlığa teslim olmaz, ellerimizden kayıp gidemez. Bu ülkede yaşayan bizimle aynı şeyleri düşünmeyen insanlarımızın dahi, etnik kimlikler, mezhepler, cinsiyetlerimizle bizi ayrıştırmaya çalışan bu iklime karşı barışı istiyoruz. Birlikte hayatı yeniden örgütleyeceğiz. Biz meslek örgütleri olarak da elimizde o kadar büyük bir bilgiyi muhafaza ediyoruz ki, bu bilgiyi halkımızın yararına kullanmak için uğraşıyoruz. Bu sempozyumları da bunun için de yapıyoruz. Bilgiye karşı bilgisizlik örgütlenemez. Ama önce o halkı ayakta tutabilmek için her birimizin barış ve demokrasinden vazgeçmemesi, yılmamamız, bizi susturmaya çalışanlara karşı bir arada olmaya devam etmemiz gerekiyor. Biz susmadık, susmayacağız, katliamla susturulmaya çalışılan bu karanlığa teslim olmayacağız.”

Çukurova Üniversitesi’nden ve EMO Bilimsel Dergi Baş Editörü Prof. Dr. Hamit Serbest ise, çağrılı konuşmacı olarak EMO Bilimsel Dergi’nin tanıtımını yapacağı sunumunun başında bilim vurgusuna yer verdi. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bütün ilerlemeler, insan fikrinin eseridir. Fikri harekete geçirmek birinci işimiz olmalıdır Bir kere millet benliğine hakim olsun ve düşünebilsin yeter. Başlangıçta hatalı düşünse de az zaman sonra hatayı düzeltebilir. Fikir bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş düzene girer ve düzelir” sözlerine atıf yaparak bilim vurgusu yapan Serbest, çocukluktan itibaren “Bu yanlış, bunu yapma” biçiminde yetiştirilen çocukların kendi aklını kullanamaz hale geldiğini ve başkasının aklını kullanan toplum haline geldiğimize işaret etti. Serbest, Bilimsel Dergi’nin sanayi-üniversite ve ülkenin hem akademik düzeyde hem de uygulama alanında gelişimine katkı vermek üzere kurulduğunu, Türkçe bir dergi olarak akademik dünya açısından önemli bir eksikliğini kapatma hedefini, akademik düzeyde atıf ve puanlama sistemi açısından derginin önemli bir aşama kaydettiğini anlattı.

Sempozyum açılışına CHP Adana Milletvekilleri İbrahim Özdiş, Zülfikar İnönü Tümer, EMO Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Yeşil, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Belgin Emre Türkay, EMO Adana Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Mak, TMMOB Yönetim Kurulu Üyesi Neriman Usta, Seyhan Belediye Başkanı Zeydan Karalar, Arsuz Belediye Başkanı Nazım Çulha, TMMOB Adana İKK Sekreteri Hasan Emir Kavi, çeşitli üniversitelerden öğretim üyeleri, bilim adamları, TMMOB’ne bağlı oda başkan ve yöneticileri, sektör temsilciler, kamu kurum ve kuruluş temsilcileri ile öğrenciler de katıldı.