Sevgili gazeteci dostum Yusuf Aslan'ın kaleme aldığı Kişiler değil markalar kalıcıdır' başlıklı yazıyı okudunuz mu bilmiyorum ama bu yazının içinde yer alan küçük ayrıntılan hem de şu günlerde çok önem taşıyor.
Adanasporlu olan ve Adanaspor'u yakından izleyen Sevgili Yusuf geriye dönük biraz zaman tüneline giderek bizlere bazı hatırlatmalarda bulunmuş.
Bugün Adanaspor'u satılığa çıkaran Bayram Akgül'ün Adanaspor'u satın aldığı günlerden başlayarak yakın tarihte yaşanan olaylara kadar irdelediği takımı ve Bayram Akgül'ü güzel üslubu ile dile getirmiş.
Ben bugün sizlere kısa bir Adanaspor turu yaptırmak istiyorum.
Önce Adanaspor'un Bayram Akgül ile yaşadıklarını ve Bayram Akgül'ün genel idarecilik anlayışına bir bakalım isterseniz.
Uzan Ailesi'nin yaşadığı olumsuz gelişmeler nedeniyle Adanaspor'a TSMF el koydu.
Adana'da STK'lar, odalar, zamanın AKP İl Başkanı Abdullah Doğru bir takım girişimlerde bulunduysa da, Turuncu-Beyazlı taraftarlar bir çok eylem ve protesto gösterisi düzenlediyse de Adanaspor Profesyonel Liglerden koparılmıştı.
O sıralar 3.ligde mücadele eden Seyhan Belediyespor'un adı değiştirilerek Adanaspor yeniden yaşatılmaya çalışılsa da, Adanaspor arması TMSF'nin elinde tutuluyordu.
9.5 yıl önce gerek Valiliğin girişimi ve gerekse de taraftar derneklerinin çabası sonrası Kocayusuf Garajı'nın sahiplerinden olan ve o sıralar İstanbul'da tekstil işiyle uğraşan Bayram Akgül kulübü satın aldı.
3 yıl üst üste şampiyonluklar yaşayan Adanaspor Başkan Bayram Akgül ile birlikte, önce 3.Lig ardından 2.lig ve sonrasında eski adıyla Bank Asya yeni adıyla PTT 1.Ligi'ne yükselerek, önemli bir iş başarmıştı.
Ancak kısa sürede elde edilen başarılar, başkanlık koltuğunda oturan Bayram Akgül'ün popülaritesini ve tanınmışlığını artırırken, birçok kapı da önünde açılmaya başlamıştı. Uzun süre şirket takımı olduğu için gerek yasal ve gerekse de mevzuat yüzünden beklenilen maddi desteği göremeyen Adanaspor AŞ, Süper Lig hedefini gerçekleştiremedi.
Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı, Spor Fonu'ndan zaman zaman yüklü miktarda yardım yapmasına rağmen, Başkan Akgül yalnız bırakıldığını öne sürerek, her sezon kendine has transfer politikasıyla, ligin havasına, siyasetin futbolu dizayn etmesine ve ekonomik gelişmelere paralel olarak iş adamı mantığıyla hareket etti.
9.5 yıl önce kimse tarafından tanınmayan, kentin yerlileri ve 50-60'lı yaşlarda olan bir avuç insanın bildiği Kocayusuf Garajı'nın varisi olmanın ötesinde hiçbir sıfatı bulunmayan Bayram Akgül, Adanaspor sayesinde bilinen ve tanınan bir şahsiyet haline geldi.
Yerel yönetimlerle ilişkiye geçip, değerinin çok altında arsalar aldı.
Futbolun büyüsü sayesinde kitleleri peşine takan Bayram Akgül, "En büyük başkan" sloganlarıyla büyük mutluluk yaşarken, ticari hayatını sürdürdüğü İstanbul'dan ve Ailesinden zaman ayırıp Adana'yı da idare etmeye çalıştı.
Kazanç kapısı gördüğü Adanaspor'u şirket olarak görüp, şirket mantığıyla idare ederken, şirketin genel kurulunu İstanbul'da yapıp, futbolun F'sini bilmeyen bazı çalışanlarını kulüpte idareci yaptı.
Bonservisi elinde ucuz futbolcuya yönelen transfer politikasıyla gerçek amacının Adanaspor'u Süper Lig'e taşımak değil, kar getiren şirket olarak gördü.
Futbolun gelirini futbola harcamak yerine bir cebinden alıp diğer cebine koydu. Futbolcu satışlarından gelir elde ederken, altyapıdan yetişen futbolcuları satarak günü kurtardı, hedef büyütmedi.
İnsanlara tepeden bakan, kendini farklı gören, kibirli tavırlar içerisinde olan Başkan Bayram Akgül, herkesin kendisine biat etmesini istedi.
Basın toplantılarında bile amir edasıyla hareket eden Akgül, aykırı sorulara, farklı bakış açılarına, kendisine hoş gelmeyen sorular sorulmasına müsaade etmeyip, üst perdeden konuşarak, farklı bakış açılarına hoşgörü ile yaklaşmadı.
Tribünlerle ters düştü. Transfer politikasına yönelik söylemler karşısında, taraftarları menfaat temin etmekle suçladı.
Turuncu-Beyazlı renklere gönül veren insanlar arasında ayrımcılık yapıp, sadece Adanaspor sevgisiyle tribünlere gelenleri bölmeye çalıştı.
Yağmur-çamur, kar-tipi demeden takımın peşinde koşan, cefakâr taraftarları ayrıştırıp, zaman zaman maraton tribününde taraftarların arasında oturarak, maraton ve kale arkasındaki taraftarları birbirine düşürdü.
Sezon başı transfer çalışmaları sırasında yalnız bırakıldığını ileri sürerek, taraftarı kent dinamikleriyle çatışmaya sürükledi.
Futbolcuları ve teknik heyetiyle birlikte, Türkiye'de ilk kez kendi taraftarına karşı protesto yürüyüşü yaptırarak tarihe geçti.
Başarısız geçen sezon sonlarında "Alan varsa kulübü satmaya hazırım" deyip, sonra da "Kimse almıyor" diyerek, kulübün kendisine mahkûm olduğu mesajını verip, aba altından sopa gösterip, taraftarı hizaya getirmeye çalışıyor.
Bazen, "İstersem bilet bastırmam, locada oturup maçı tek başıma izlerim" diyerek taraftarı tehdit etti, bazen de çıkıp, "Bundan sonra ben yokum. İstifa ediyorum" diyerek, rest çekti.
Ömer Seyfettin'in DİYET adlı kitabında, her seferinde kolunun diyetini isteyerek kendi emrinde çalıştırdığı insana eziyet eden adam konumuna düşen Başkan Akgül'e sonunda isyan bayrağı açan tribünler, kulübü bırakmasını aksi halde tribünleri boşaltacakları mesajını verdi.
Sayın Bayram Akgül bütün bunlara kendince bir mazeret bulup hayır' diyerek başlayan cümlelerle yanıt verecektir.
Ancak bu gerçekleri kentte yaşayan gazeteciler olarak gördük, hissettik ve ayrıntılarla hayata geçtiğine tanıklık ettik.
Bugün önemli aslında.
Adanaspor'un içine düştüğü duruma bakınca insan üzülüyor.
Ligin alt sırasına yerleşip ligte kalsın diyerek insanların dua ettiği bir takım haline gelmesine gönüller, vicdan el vermiyor.
Bayram Akgül'ün Adanaspor'a parası, emeği, zamanı geçmedi mi?
Elbette geçti.
Lakin yaşananlara bakılınca yukarıda da izah ettiğim gibi bugün gelinen nokta kaçınılmaz oldu. Aslında ben bunu anlatmaya çalışıyorum.
Peki, bundan sonra ne olacak?
Buna bakmak gerekiyor.
Ne olacağına da Bayram Akgül karar verecek.
Ya satacak, ya da bundan sonra yukarıda yazdığımız olumsuz gelişmelerin yaşanmasına asla izin vermeyecek.
Çünkü bu Adanaspor Bayram Akgül'ün takımı değil, bu kentin takımı...