Bu gece tam bir yıl boyunca bize eşlik edecek yeni bir yılın doğumuna tanık olacağız. Her doğum gibi heyecanla, dilekle, duayla karşılayacağız onu. Birbirimize kutlamalarda bulunacağız; sağlık, mutluluk ve şans getirmesini dileyeceğiz.
İlk dileğimiz, ki bunlardan en önemlisi olup sadece gidince anlıyoruz değerini. Sağlıklı olduğu için bedenimizin her bir parçasına teşekkür etmek ve onu sevindirmek, yeni yılda kendimize verdiğimiz ilk hediyemiz olabilir.
Mutluluğa gelince mutluluğun daha büyük, daha güzel, daha ışıltılı şeylere sahip olursak geleceğini sanırız. Reklamların bizi yemlediği yegane temadır mutluluk: “Ye mutlu ol, al mutlu ol, git mutlu ol” vs. Oysa bunlar havai fişek gibi bir an gözlerimizi kamaştırıp sonra kaybolan ve yerini boşluğa bırakan geçici ve kısa süreli yanılsamalardır. Mutluluğun reçetesi anda yaşamak, elinizde olanı takdir etmek ve şükretmektir. Kazancakis’in Zorba’sı der ki “Nasıl bir insan denizde bir yunusla karşılaşır ve heyecana-coşkuya kapılmaz?” Yaşamı coşkuyla karşılamak; değiştiremeyeceğimiz şeylere direnmek yerine kabul etmek, akıntıya karşı kürek çekmek yerine kendimizi akışa bırakmaktır.
Gelelim şansa. “Yaşam nedir” diye sorsanız “O bir hikayedir” derim size. Hepimizin gerçek olduğuna inandığımız, kendimize ve başkalarına anlattığımız hikayelerimiz var. Oysa hepsi sadece düşünceler, çıkarımlardır. Örneğin “Yeterince iyi-güzel değilim” bir gerçek değil, sadece düşüncedir. Shakespeare der ki “İyi ve kötü yoktur, düşünce onu öyle yapar.” Bilirsiniz, bilgisayarlarımıza programlar yükler ve okur, yazar, çizer, oynar, izleriz. Ve yine bilirsiniz ki bilgisayarlar gerçeklerle ilgilenmezler. Ona “iki kere iki beştir” programını yüklerseniz, ona göre sonuçlar alırsınız.
Tıpkı bunun gibi düşüncelerimiz de gerçeklerle ilgilenmez ve onu tekrar etme sıklığımıza bağlı olarak beynimizi programlar. Bunlar bizi büyütüp geliştirdiği gibi yaralayıp sakatlayabilir de. Bu şu demektir: Kendinizi yeni yılda “Sağlıklıyım, mutluyum, şanslıyım” diyerek de programlayabilirsiniz, tersini söyleyerek de. İkisi de sadece seçiminize kalmış ve ikisinde de siz haklısınız.
Kendimize, başkalarına ve diğer tüm canlılara verebileceğimiz en değerli hediye ise merhametle seven bir kalptir. O bir sahip olma değil, birlikteyken, ayrıyken hatta onu hiç görmesek-tanımasak bile onu sevmek, acısını hissetmek ve gerektiğinde yardımına koşmaktır. Gözlerimizdeki ayrılık perdesini kaldıran, hem seveni hem de sevileni bir ve aynı yapan bir hediye.