Ne acıdır ki işin gerçeği bu...
Bunu dahi kaleme alır iken aslında zul duyuyorum.
Ancak bu işi yaptığınız sürece bu gibi yazıları yazmak zorunda ne yazık ki kalıyoruz.
Gazetecilik öyle bir meslek ki, birilerinin başı derde girdiğinde ve basına ihtiyacı olduklarında kapıları çalınan, telefonları ile aranıp sorulan ve işleri sona erdiklerinde selam dahi verilmeyen meslek haline konuldu. Bu aslında yeni bir tespit değil benim için.
Ne yapacaksınız, bu mesleği yaptığınız sürece bu gibi olaylarla karşılaşıp yolunuza devam edeceksiniz. Karşınızdaki insanları seçme hakkınız elinizde olmadığı sürece kullanılmaya!' devam edeceksiniz.
Sıradan dernekleri, kuruluşları, STK'ları bir kenara koyun. Deve dişi gibi yıllarca politika yaparak bir yerlere gelen, milletvekili olan, bakan olan isimlere bakın.
Bir yerlere gelmek adına verdikleri mücadelede ağasınız, paşasınız' çünkü sizden faydalandıkları dönemlerdir bu dönemler.
Sonra...
Sonrası malum...
Oturup kalktıkları insanlar değişir. Ziyaret ettikleri kişiler farklılaşır. Dostlukları da bir şekilde değişir.
Çünkü onlar artık makam sahipleridir.
Milletin vekili olarak meclisin çatısı altında yer alan politikacılar da bu ifade etmeye çalıştığım kategoriye giren isimlerdir.
İktidar partisinin Adana Milletvekillerine bakın. Bir gün olsun basının kapısı çalıp ne yapıyorsunuz? Haliniz durumunuz nedir?' diye sorma zahmetinde bulunmuşlar mıdır?
İktidarın vekili olunca kimseye ihtiyaçları yoktur. Onların tek ihtiyaç duydukları kişi kendilerine yeniden vekil listesine yazacak olan genel başkanlarıdır.
Örnek mi? Ömer Çelik, Necdet Ünüvar, Fatma Gül Demet Sarı, Mehmet Şükrü Erdinç, Talip Küçükcan, Tamer Dağlı...
Bir basın kuruluşunda görür iseniz eğer yüz kere salâvat getirmeniz gerekir!
Muhalefet milletvekillerinin de tercihleri kendilerinin dizayn ettikleri sistem içinde işler. Vekil olmadan önce, vekil olduktan sonra diye işler onların tercihleri.
Örnek mi?
CHP'den İbrahim Özdiş, Elif Doğan Türkmen, Aydın Uslupehlivan...
MHP'den Mevlüt Karakaya, Muharrem Varlı, Seyfettin Yılmaz...
Ne zaman ki sizlere işleri vardır o zaman ziyaretleri başlar, bültenleri yağmur gibi akar gazeteleriniz bürosuna.
Sonrasında...
Bir basın danışmanı aracılığıyla yediklerini, içtiklerini, gezdiklerini, ziyaretlerini vs. ne var ise servis yaparlar.
Siz onun bir şekilde açıklamalarına yer vermek zorunda olan(!) kişi gibi görülürsünüz.
Ancak unuttukları bir şey vardır. O da keser döner sap döner, bir gün hesap döner' misali bir dönem itibar dahi etmedikleri yerel basına gün gelir ihtiyaç duyup altın kapının ağaç kapıya işi düşer misali' yolları düşer.
Son söz olarak yedikleriniz, içtikleriniz ve gezdikleriniz sizin olsun' yeter ki bu Adana halkına hizmet edin. Basını kullanmaya da gücünüz ölçüsünde devam edin!