Haydi, bırakalım/ unutalım üç/ beş gün boyunca alınmayan çer/çöpleri, yağışlı kış ayları gelmeden önlem alınmayan bozuk yolları, beklerken saatlerce kliması çalıştırılan araçları, Adanalıya ne yararı olduğu bir türlü bilinmeyen/ yansıtılmayan “iktidarın” büyümesine benzer etkinlikleri, daha geçtiğimiz hafta allı/ ballı anlatılan uğruna milyonlarca harcamalar yapılan film festivalinin bırakmadıkları izleri…
Bırakalım, unutalım…
Daha kaç gün oldu; dün bir, bugün iki, dün üç…
Yurdun dört bir yanından gelenlerin kiminin belirsizlik, kiminin sorular sorduğu, kiminin ne olduğunu anlamadığı, içeride “coşkudan” söz edilen Adana Lezzet Festivali’mizi konuşalım…
***
Kalabalık yoğundu, bindirilmiş gelenleri saymazsak herkes harıl harıl çalıştı!
Festival alanında neler yoktu ki; Adana’nın olmazsa olmazı kebap, lahmacun, tantuni, şırdan, mumbar, kokoreç…
Her yer “et” kokusu…
Hepsinin önünde uzayan kuyruklar, dumanı yükselen kömür ateşleri, kiminin ayakta atıştırmaya çalıştığı, kimi bankların karışık kullanıldığı görüntüler…
Festival etkinlikleri böyle olmalı zaten; hiç bilmediğin yüzlerle aynı masayı kullanmak, dürümden ilk ısırığı almadan önce “afiyet olsun” demek, kalkarken gülümseyerek “hoşça kalın” demek… Güzel duygular…
İnsanların birlikte olmalarının, birlikçe gülebilmelerinin, hoşça/ dostça yaşamalarının önündeki tek “engel”, “sizi yöneteniz, sizi düşüneniz, sizi bileniz” diyerek ayrıştıran aldatıcılardır!
***
Anakent Belediye Başkanı Zeydan Karalar’ın, kentin onlarca sorunlarını festival görselleriyle “şenlendirmeye” çalışırken, eksikler sorulduğunda önceden bildiklerini yok sayıp “devraldıklarından/ engellemelerden” söz etmesi bir alışkanlık oldu!
Ne denli sık bir araya geliyorlar bilinmez, ancak sanki etkinlik için bir araya gelinmiş gibi masada oturanları bilgileniyor Başkan Karalar, diyor ki:
“Adana Lezzet Festivali’mizin her sene biraz daha renkli, daha canlı ve katılımı yüksek geçmesinden dolayı çok mutluyuz. Gastronomi turizmi esnafımızın yüzünü güldüren ve istihdamı artıran, Adana halkının önemli gelir kaynaklarından biridir. Valiliğimizin önderliğinde yapılan ve en büyük destekçisi olduğumuz Adana Lezzet Festivali, şehre her açıdan zenginlik katan bir etkinliktir. Bu nedenle eleştirilmesi anlaşılır bir şey değil. Zaten hedefimiz Adana’da kimseyi aç bırakmamak.”
Festivale daha renkli, daha çokkatılımcı da; ancak “mutluluk” bambaşka bir şey!
Alım gücü her gün küçülen bir toplumda “özgürlükten”, “özgür” olmayandan da “mutluluk” bekleyemezsiniz! Herkes masanın efradındakiler gibi “kasa” doldurma peşinde değil; doymak, yaşamını sürdürmek çabasında!
***
İkinci gün festival alanındaydım, günlerden cumartesi…
Festivalin içinde gezebilmek kadar, araçlarıyla gelenler için “park yeri” bulmak da başka bir sorun!Normal günlerde “yasaklı” olan birçok yere, kolayca “park” etmek olası; başka yolu da yok!
Kebap ateşinden yükselen dumanların arasından geçiyoruz! Birçoğu, alanda yer alan çadırlardan dürüm ya da tabakla satılan tatlılardan almak yerine gezmeyi yeğliyor gibi, masaların çoğunda oturanlar dinleniyor gibi…
Ünlü bir kebapçıda sıraya girdim; üç kişiyiz! Satıcı, bir an önce “vereyim gitsin” der gibi baştan savma dürümler tutuşturuluyor sıradakilerin ellerine!
Çarşıdaki işyerinde bu ya da benzeri dürümü verseler, masada bırakacaklarını düşünüyorum!
Kasada iki kişi, bir kişi yeşillik hazırlıyor, iki kişi ocağın başında, bir kişi dürümü yapıyor, su ayrı satılıyor beş lira; görülen bu!
Dürümün içindeki etten “çiğ et kokusu” geliyor, içimden “yemeseydik” diye geçiriyorum!
“Mutluluktan” söz edenlere soruyorum, kim mutlu oldu? Pişmemiş/ özensiz dürümleri satanlar mı? Dişinden/ tırnağından artırarak çocuklarıyla etkinliğe gelenler de “mutlu” oldu mu?
Sevinçleri, mutlulukları, kazanımları kendine yontanlara “hep” kızdım!
Hayır, hiçbir şeyi unutmayalım; yeri/ günü geldiğinde yaşatılanları kalkan gibi gösterelim!
111022