Belediye ekmek büfelerinde bir liraya satılan ekmeğin, fırınlarda/ marketlerde iki liranın üzerinde satılması nedeniyle uzayan kuyrukların yurttaşta oluşturduğu psikolojinin boyutu üzerinde durulması gerekiyor!
Öyle ki, ekmek büfesi önünde sıraya girmese, ya da sıraya girmesine karşın ekmek alamasa ay sonuna “ekmek alacak” gücü kalmayacak birçokları olmalı!
Büfe önünde her gün büyüyen kuyruğu görmeyen, görmemiş olsa bile duymayan kalmamıştır diye düşünüyorum!
Her gün uzayan, her gün yenilerinin eklenmesiyle çoğalan ekmek alıcıları, artık yan apartman balkonlarından salınarak bakmak yerine, bir liralık büfe ekmeğine geliyor!
Neden gelmesin?
Herkes ekonomik koşulları “iyiler” gibi bir/ iki çocuklu değil, tek başına yaşamını sürdürmüyor, günlük on/ onbeş ekmek tüketen çokları var! Büfeden alsa onbeş lira, marketten alsa kırk liraya yakın! Ayda biri yapar dörtyüzelli lira, diğeri yapar binikiyüz lira…
“Açlığı paylaşıyoruz, ekonomik zorlukların altında halkımızı ezdirmiyoruz” diyene kapak!
***
Duyunca sinirleri bozulanlardanım!
Ne meraklılar, ne istekliler, ne kinliler varmış öyle; halkın emeğinin ucuzlamasından, zorluklar yaşamasından, Çin modeline koşulmasından, yoksulluğun büyümesinden, salt karın tokluğuna çalışılmasını ne çok isteyen varmış öyle!
“Düşük faiz, yüksek kurun” gidiş yönünü değerlendirirken, “az kaldı, üç ay kaldı, beş ay kaldı” diyenlerin, o gün geldiğinde “ne” diyeceklerini düşünmüyorum artık; düşünecek yerlerimin sinir uçları alınmış!
Belediye ekmek büfelerinin önündeki kuyruk, kuyrukta atışmalar, kuyruktaki sırası uğruna zıvanadan çıkmalar, uzayan kuyruk kadar zaman yitirenler…
Bunlar azımsanacak, bunlar sorun sayılmayacak, bunlar üstü örtülecek, bunlar umursanmayacak olgular değil!
“Tanrı deldiği boğazı aç bırakmaz” demiş ya biri; yürüyorsa, koşuyorsa, açlığını biliyorsa, susama duygusu varsa, toplu iğne acısında canı yanıyorsa, bir yolunu bulup doyacak demek!
“Nasıl ama” sorusu değil sorulacak olan…
***
Bir toplumun varsılları kadar yoksulları da vardır elbette; bir de “ara sınıf” vardır, buna ülkemizde uzun yıllar “orta direk” denildi!
“Orta direk”, bu ülkenin yurttaşıdır, esnafıdır, işçisidir, memurudur, çiftçisidir, üreticisidir…
Vergisini öder, primini öder, çalışırsa vardır, emek harcarsa doyar; ülkenin yaşamsal/ şah damarıdır!
“Orta direk” sıkıntıya girmişse eğer; üretemiyorsa, satamıyorsa, vergisini ödemekte zorlanıyorsa, işyerinin kepenklerini açarken kaygılanıyorsa, toprağını girdi fiyatındaki artıştan dolayı ekemiyorsa, çocuğunun okul masraflarını karşılamakta zorlanıyorsa, belediye ekmek büfeleri önünde kuyrukta sıraya girmek zorunda kalıyorsa…
“Orta direk” yalnız “ad” olarak var demektir, “ota direk” yoksulluk sınıfında yer almış demektir!
“Orta direk” olmazsa üretim olmaz, ülkenin kasasını dolduran vergiler olmaz, tahıl ambarlarını dolduran buğday olmaz, patronların fabrikalarının makinelerinin verimi olmaz!
***
Belediye ekmek büfe önlülerine iyi bakın…
Gördüğünüz salt kuyruk mu, salt bekleyenler mi, salt alabildikleri beş tane ekmek mi; hayır!
Ülkenin ekonomik çarkını döndüren, üreten, piyasa oluşturan, yaşamak için tüketen “orta direk” değil kuyruktaki…
Bir avuç varsılın, seksenbin dolar milyarderinin, çalışmadan kazananın, kuyruklara bakarak gönencini artıranın, yurttaşın her çıkmazını kazanca dönüştüren olduğu bir yer de değil kuyruklar…
“Orta direk” diye adlandırılan, önü/ arkası daraltılan, kolları/ gelişme alanları kapatılan katman!
Bir şeylerden daha çok “şey” anlatıyor olmalı, geleceğin fotoğrafını gösteriyor olmalı; iyice bakınca anlaşılmaması olanaksız!
***
Asıl amaç, yurttaşı “yoklukla” sınayarak, bir avucu benimsetmek!
Bunu sıkça görüyoruz da…
Bunu anımsayın ama, “yok olmadı böyle bir şey, uyduruyorsun” demeyim…
Geçtiğimiz günlerde, yeni yılda Motorlu Taşıt Vergisi’nin yüzde otuzaltı oranında artırıldığı açıklanmış, bazı eleştirenler olmuş, asgari ücretin de bu rakam dolayında olacağı öngörüsü dile getirilmişti!
Yalan değil; “halkımızı yükselen enflasyon karşısında ezdirmeyecek” sözünü de duymayan kalmadı!
Ancak bugün Resmi Gazetede yer alan habere göre, Motorlu Taşıt Vergisi yüzde otuzaltıdan yüzde yirmibeşe indirilmiş!
Ne yapılır, göbek mi atılması gerek bilmiyorum; bir hafta önce otuzaltı diyende, yirmibeşe indirdik diyende aynı yer!
Bunun yoksulluğa, bunun büfe önlerindeki kuyruğa, bunun büfe ile fırın fiyatındaki makas aralığına ne gibi katkısı olacak, alım gücünde ne gibi yararı olacak; oraya bakmak, orayı görmek zorunda herkes!
091221