Bundan böyle “test sonucu” ile ilgilemiyorum artık!
Telefonla gelen “bir şeyler yapmak istekli” sağlık emekçilerinin aramalarından, yaşadığım her hangi bir olumsuzluktan/ solunum sıkışıklığından bilgilenmek istemelerinden hoşnutum da, ancak bu kadar!
Baştan bu yana birçok “belirtilerini” yaşamadığımı dile getirdim, ancak test sonucumun “pozitif” çıması nedeniyle/ herkes gibi “kurallara” uyuyordum!
Bugün Çarşamba, dördüncü gün, artık “test sonucunu” konuşmak istemiyorum; adama üç gün “deli” dersen, “deli” olurmuş ya…
Sanki başka hiçbir şey yokmuş gibi, sanki yaşamın “test sonucuna” bağlanması gerekiyormuş gibi, sanki sonuç “pozitif” olunca her şeyden eli/ ayağı çekmek gerekiyormuş gibi, sanki yaşanan her şey bir yana/ test sonucu bir yanaymış gibi…
Düne değin öyle sayalım, öyle olduğunu düşünelim, öyle gerektiğine inanalım da, dördüncü günde gündeme dönmek istiyorum artık…
Gündemde neler var, bir kaçına bakalım…
***
“İktidarın” şunu yaptığını düşünmeyen var mı?
Eğer temel gereksinmelere yapılacak zam, emekli/ çalışan maaşı, asgari ücret gibi konularda yurttaşı “üzecek/ ezecek” konuyu bir kez dile getirip gerçekleştiriyorlar, sonra da “ucundan” birazını düzelttiklerinde de/ sanki düzeltilmesinin nedeni kendi bencil/ beceriksiz kararları değilmiş gibi günlerce konuşulsun istiyorlar!
Yılın başında elektrik faturalarına yapılan zammı bilmeyen, faturası geldiğinde karabasanlar yaşamayan, faturayı azaltmak için karanlıkta kalmayan, soğuklarda ısınamayan kimler yoktu ki?
Bu ülkede emekliye yüzde yirmibeş maaş farkı ile İkibinbeşyüz lirayı “yeterli” bulan “iktidar” kafası, elektriği bir gecede ikiye katladı; nasıl bir insan sevgisi, nasıl bir yurt aşkı, nasıl bir gelecek tutkusuysa artık bu!
Aradan üç ay geçtikten sonra aldıkları kdv indirimi kararıyla yurttaşın sevineceği sanılıyor sanki!
Yurttaşın “alım gücü” törpülenmiş/ törpüleneceği kadar; bilmiyorlar gibi…
Yapılan zamla/ indirimin açıklaması şöyle:
“Aralık ayında evde 240 kilovata tüketince 150 lira ödüyordun. Zam sonrası bu bedel 340 liraya çıktı. Şimdi indirimle 302 liraya çekildi! Sonuç…”
Melike Demirağ’ın bir döneme damga vuran bir şarkısının sözleri şöyleydi: Uyu yavrum ninni uyutayım seni/ Masallarla ninnilerle avutayım seni...
***
Doğanın acımasızca katledilmesinin sonucunu bizler görmeye başladık, gelecek kuşaklar şimdiden kaygılarını dile getirirdi de, olanlar “iktidarın” hiç biri umurunda değil!
Binali Yıldırım Başbakan olduğu yıllarda “Bu işin yapılmasında üstün kamu yararı varsa bu gerçekleşecek.Sizce zeytinlik alan mı değerli, yoksa tesis mi” sorusunu yönelterek, zeytin ağaçlarının kesilmesinin “ne denli” zorunlu olduğunu ortaya koymuştu!
Doğayı katledenlerin hem açlığı, hem de doyumsuzluğu bitmiyor!
Ben dört gündür evin bir odasında tutu kaldım “test sonucuna”!
Ben yetmedim ki; işte Karadeniz’in karşı yakasında bir vücuttan ayrılan “iki parça”, biri gitmek istiyor/ diğeri bırakmamak…
Son beş/ altı günde yüzlerce insanın yaşamı son buldu, insanlar evlerinin bulunduğu kenti terk ediyor, yaşlılar/ özellikle de çocuklar olanların ne anlama geldiğini, özellikle topaç gibi nereye sürüklendiklerini bilmiyor, bir komşu ülkeye sığınabilmek için çırpınıyor!
Bizdeki “iktidar” için, her dönem “fırsata” çevrilebilir! Şimdi tam sırası sanki…
Kimi salgınla ilgilenirken, kimi zam yükünün altında kıvranırken, kimi aylığını ay sonuna yetiştiremeyeceğini düşünürken, kimi Ukrayna krizinin yansımalarına çözüm arayışı içindeyken; bir baktık ki, Enerji-Tabii Kaynaklar Bakanlığı zeytinlik alanların “maden alanına” dönüştürülmesi için fırsat kolluyormuş!
Bir gece/ ansızın gerçekleştirdiler!
Yapılan araştırmaya göre, “Maden Yönetmeliği’nde” oluşturulan bu değişim, yaklaşık onikibuçuk milyon hektar zeytinlik alanı etkileyecek!
Doğadan bu denli “nefret” etmek anlaşılacak bir olgu değil!
***
Akşam karanlığı çoktan bastırdı.
Ne olduğunu, olanlara nasıl karşı koyulacağını anlayamıyoruz ki hiç!
Hani daha geçtiğimiz hafta yalan söylesinler diye, aldatsınlar diye, yurttaşı oyalasınlar diye yazdıkları köşelerinden, yetmedi parselledikleri televizyon ekranlarından “bu savaşın bize etkisi olmaz, olsa da altından kalkılmayacak denli ağrı olmaz” diyen konuşanlar nerede?
Elektrikte bilmem ne kadar düştü diye bayram yaptın, iki/ üç katını akaryakıta yükleyerek tüm temel gereksinmelerin o denli yükselmesine kapı araladın, bir de doğaya yapılmayanı bırakmadın!
Bu insanın, bu yurttaşın alım gücü olmadıkça demirden fabrikaların, betondan yapıların, asfalttan yolların/ köprülerin ne önemi olacak ki; PCR testsiz, zamsız, kaygısız, korkusuz yaşamak herkesin hakkı…
02032022