Nobel kimya ödülü sahibi Prof. Dr. Aziz Sancar, bir söylevinde gençleri şöyle uyarıyordu:
"Politikanın günlük değişimlerine yoğunlaşarak zaman kaybetmek yerine çalışmak zorundasınız, bilimsel çalışmalarda destekleyici değil öncü olmalısınız.”
Söylevinde “çalışmalısınız” demiyordu, “zorundasınız” diyordu!
Ülkemizde, var olan eğitimin ortaöğretimden/ üniversiteye dek nerede olduğunun da altını çiziyordu aslında!
Gençliğin, yirmi yıldır paçavraya dönen eğitim sisteminin içinde “zaman yitirdiğini” de söylüyordu!
Birkaç gün önce gerek sosyal medyada, gerekse basımda geniş yer bulan geceden oluşmaya başlayan “cep telefonu kuyruğunu” anımsamayan yoktur; hiçbir eğitimli toplumda bu denli yüzsüz/ şımarık/ ne yaptığını bilmez bir kalabalık bulabileceğinizi düşünmüyorum!
Özellikle nüfusun geniş bir çoğunluğunun açlıkla/ doyumsuzlukla sınandığı bir ortamda, “eğitimli toplumun” bireyi yaptıklarından ötürü kendilerinde sorumluluk duyar; yaptıklarının/ yapacaklarının ölçüsünü aşmamaya özen gösterirdi!
Bizde her şey açıkta; yokluk da, şatafat da!
“Çalışmak zorundasınız”ın nedeni bu!
***
Geleceği karartıcı gelişmelerin olduğu, seksen kuşağı gibi içinde bulunduğumuz kuşağın da “yitirilmesi” için yol alındığını, sorgulama yeteneğinin iğdişlendirildiğine tanık oluyoruz!
Seksen kuşağı, biraz daha şanslıydı sanırım; “yitikti”, ancak sorgulardı!
Liseli yıllarımdı, Oktay Akbal’ın gazete köşesinde yazısını okuduğum, sonrasında bir yapıtına da adını verdiği “gençler bize bakıyor” sıkça anımsadığım bir söz!
Yapıtın tanıtım yazısında “Gençler Bize Bakıyor, diyor Akbal. Kendilerinden önceki kuşakları eleştirici bir gözle inceliyor, sorguya çekiyor, hesap soruyor gençler... Sonra da daha iyi bir toplum, daha iyi bir düzen, daha iyi bir Türkiye kurmak için savaşıma geçiyor. Son on yılın gerçek muhasebesi ileriki yıllarda yapılacak " sözlerine yer veriliyor!
Akbal’ın gençliği tanımlayışı…
“Yalnız biz varız sanki! Gençler bize uyacak, bizi dinleyecek, bizden ders alacak, bizi örnek bilecek! Ne diye? Hangi erdemimizi, hangi başarımızı, hangi ölümsüz yapıtlarımızı, hangi sürekli mutluluk kurmak çabamızı, hangi toplum eşitliğini gerçekleştirme özlemimizi sevsin, benim desin?”
Tam yarım yüzyıl önce yazılmış bunlar; peki bugün neredeyiz?
***
Toplumun yazgısını “iktidarlar” çiziyor!
Ortaya koydukları anlayış, olaylara bakış, yorumlayış, insana verdikleri önem, çevre, eğitim, hukuk…
Gençlik üzerine oynan oyunları kanıksadıkça, “komplo teorileri” konusunu biraz daha merak ediyorum; gelecekte, “gücünüzü korumak için nasıl bir kuşak istersiniz” sorusuna “iktidarın” vereceği yanıt, bir anlamda “gençliği” nereye götüreceğine ilişkin çalışmalarını da ortaya kor!
Hani, “bilmem nasıl bir gençlik” demişlerdi; gelinen yeri görüyor musunuz?
“İktidarın” elinin altında “oyuncağı” olan bunlarla birlikte daha birçok olgu, “yazgıyı” ortaya koyuyor!
İnsanlar aç kalıyorsa da, birbiriyle anlaşamıyorsa da, birbirine dayanamaz duruma gelmişse de, paylaşmayı beceremiyorsa da, matematiği günlük yaşamında kullanamıyorsa da, dünle yarın arasındaki “bugünü” yorumlayamıyorsa da, sevemiyorsa da, anlamsız kuyruklarda zaman yitiriyorsa da…
Uzun soluklu “iktidarların” toplum için belirlediği “yazgı” bu!
***
Öyle yıllarını eğitime adamış olmak, ya da çok kitap okumak gerekmiyor; yarım yüzyılı geride bırakanlar, bu ülkede seçme yazının kaç olduğunu bildiği gibi, konuyla ilgililer her yaklaşan seçimde kaç “gencin” ilk oyunu kullanacağını da bilir!
Sakarya’da “İlk Oyum Erdoğan’a, İlk Oyum AKP Gençlik Buluşması”na katılan cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasında “Biz göreve geldiğimizde oy kullanmanın yaşı kaçtı? 30, 30’un altındakiler oy kullanamıyordu. Peki bunu 25’e kim indirdi, 18’e kim indirdi? 25 yaşa indiren biziz. 18 yaşa indiren de biziz” sözlerine yer verirken, gençlik adına nasıl bir iyilik yapmış oluyordu?
AKP’ye gönül verenlere sorun başta, “AKP’den önce otuz yaşın altındakiler oy kullanamıyor muydu” deyin!
Aziz Sancar “zaman kaybetmek yerine çalışmak zorundasınız” diyor!
Oktay Akbal “Gençler bize uyacak, bizi dinleyecek, bizden ders alacak, bizi örnek bilecek! Ne diye” diye soruyor!
Gençliğin kurtuluşu “çalışmaktan/ sorgulamaktan” geçiyor; oy uğruna kullanılmaktan değil!
270922