“Yurttaşın yaşadıklarını anlatmaya gerek yok; herkes olanları görüyor, yokluğun büyüyen boyutu karşısında yapandan kopanları biliyor, temel gereksinmelerini karşılamakta zorlanan yüzlere tanık oluyor, iktidarın tozpembe gösterdiği sokağın kapkara olduğunu yaşıyor” demek isterdim, ancak gözlerine taktıkları gözlükle metaverse evrenlerine gömülmüşler bile…
İş bulamayan aç, iş bulan açlık sınırı altında, “iktidara” yakın olanlar için her yer bayram!
Daha geçtiğimiz gün bir “iktidar” yanlısı, ülkenin içinde bulunduğunu bilmiyor/ anlamıyor gibi, bir de alay edercesine “market sepetini istediğimiz kadar dolduruyoruz. Engel, sıkıntı yok. Kaynakları döke saça kullanabiliyoruz” dedi!
Marketin kasasından alacağı bir ürüne parası yetmediği için dönen kaç kişi görmek istersiniz?
Ülkenin yüzde sekseni bungunluk içerisinde yaşarken, “döke saça kullanıyoruz” diyecek denli kafayı sıyırmışlar, demekten başka söz kalmıyor!
İnsanının, insana verdiği zararı bir başka canlı vermezmiş ya; bu da bir örnek, üstelik bu durumdan zevk aldığı belli!
Ne yapsanız, nasıl söyleseniz “anlayacak yerleri” olan/ bitenden habersiz!
***
Market sepetini istediği gibi doldurup her şeyi döke saça kullanacak denli savurganlık yapanla; bir kilo yağın, bir kilo şekerin, bir kilo unun, çocuğuna alacağı bir tane çikolatanın hesabını yapanın “aynı gemide” olduğu yalanına gelin de inanın haydi!
Bir pazar yerine uğrayın, mevsimlik sebzelerin/ meyvelerin önlerinde yarım kilo ya da tane ile almak için “utangaç yüzlerini” gizlemeye çalışan emekçileri bir görün!
“Çocuğumuz seviyor, iki tane ona aldım” diyeni duydum; anne, baba mevsimlik ürünlerin tadını unutmuş bile…
İnciri, üzümü, muzu ne zamandır alamadığını/ tadına bakamadığını söyleyeni biliyorum!
Ama “sepeti dolduranlar” varmış, üstelik “döke saça” kullanıyorlarmış, ülkede pahalılık diye bir şey de yokmuş!
Bir gemi düşünün bir yerlerinde bunlar; yüzler gülüyor, şen şakrak sesleri geliyor, masalarında kuş sütü eksik, yemediklerini döke saça kullanıyorlar…
Pazar sonlarında ezik/ çürük/ atılmış ürünleri bekleyenlerin yeri bu gemide neresi?
Kimse kandırmasın, kimse algı yapmasın, birçoklarının gemi su almaya başlamasıyla birlikte bu ülkeden tüyeceklerini herkes biliyor; yerleri de, yurtları da, geçimleri de hazır!
***
Bir yerde okumuştum, “iyi bir yer edinmek istiyorsan iktidarı, yönetimi öveceksin/ yanında olacaksın” diyordu!
Bu söz bana medyada Liboş Mehmet diye anılan Mehmet Barlas’ı anımsatır hep!
Barlas, 29 başbakan ile 35 hükümetin hepsini desteklemiş! Karşılığında da “hep” bir yerlerde olmuş! Üstelik yalnız kendisi de değil; eşi/ oğlu “hükümete” yakın gazetelerde, televizyonlarda iş bulmuş, İstanbul’un en güzel yerinde ev alabilmiş, lüks yaşamış!
Hükümetin “gidici” imlerini görünce de köşe değiştirmeyi işi bilmiş!
Halkın yararına değil, “hükümetin” varlığına yönelik tutum sergileyerek yaşamlarını sürdürmüş!
Peki, bunlarla ya da benzerleriyle “aynı gemide” olduğunu söyleyebilecek olan, “aynı gemide” aynı olanakları kullanacaklarına inanan, ayni tutumu sergilemeyi içine sindirebilecek “kimler var” diye sorsam!
“Aynı gemide” olduğunu sananların, ülke nüfusunun yüzde yirmisini geçmeyeceğine inanıyorum!
O yüzde yirmi de her şeyi “döke saça” kullananlar!
***
Ülke ekonomisinin, piyasasının, sokağının, pazarının “ne durumda” olduğunu ülke nüfusunun yüzde sekseni biliyor/ yaşıyor; “iktidardan”, aynı gemi ya da döke saça yetiyor değerlendirmeleri gelmesine karşın!
Yurttaşın “umudu” hep var, yurttaş “hep” bu sömürü sisteminin bir gün son bulacağına inanıyor, yurttaş “kendini” sömürü düzenine tutsak edenlerin bir gün yaptıklarının bedelini ödeyeceğini düşünüyor…
Ancak bunun darmadağınık bir yapıyla olmayacağını, altıncı kez bir araya gelen “millet bileşenlerinin” ortaya koyduğu “yerlerini bilmez” tutumla olmayacağını da biliyor!
“Geliyor gelmekte olan” da, ama böyle utangaç/ başı eğik değil; tıpış tıpış hiç değil!
Cumhuriyetin kuruluş felsefesi inancıyla sarsmalısınız kendinizi; örgütlerinize bu “bilinci” vermelisiniz!
240822