Haber bültenlerinde şöyle bir haber gördüm dün; Almanya eski Başbakanı Angela Merkel, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün Barış Ödülü'ne layık görüldü.
Şaşırdım tabi. Merkel'in hangi hizmetiyle bu ödüle layık görüldüğünü merak ederek haberin ayrıntılarını okudum. Mesele mülteciler konusuymuş. Alman hükümeti, 7 yılda 1 milyondan fazla mülteciyi ülkesine aldığı için Sayın (!) Şansölye bu ödüle layık görülmüş.
Bu ödülü verenlere kimse de dememiş ki; "Almanya’da 10 bine yakın kayıp mülteci çocuğun hesabını kim verecek? Akıbetini kim soracak?"
Hatırlayın; Avrupa'da artan ırkçılık saldırıları sonrası yapılan araştırmalarda, 2019 yılında sadece AB üzerinde 96 bin mülteci çocuğun kayıp olduğu açıklanmıştı. Sadece Almanya'da yaklaşık 10 bin mülteci çocuk kayıptı.
Biliyorsunuz kaybolan mülteci çocukların en çok maruz kaldığı durumlar, cinsel istismar, tecavüz, insan kaçakçılığı, şiddet, kölelik ve organ mafyası... Bu çocukların nerede olduğu bugüne kadar hala ortaya çıkarılabilmiş değil.
Bunun üzerine geçtiğimiz yıllarda Almanya’nın aldığı tuhaf bir kararı da ekleyelim. Alman yönetimi Yunanistan ve adalarda bulunan mültecilerden sadece reşit olmayan yaştaki göçmenleri ülkeye kabul etme kararı almıştı. Yani çocukları alacaklar ancak anne ve babaları ya da aile bireyleri yanlarında olamayacak.
Bu gerçekler gün gibi ortadayken, Almanya’nın insan haklarına aykırı tutumları sürerken eski Alman Başbakan’ın, 'tarihe bir ders bıraktığı' söylenerek "2015 yılında başta Suriye, Irak, Afganistan ve Eritre'den olmak üzere 1,2 milyondan fazla mülteciyi kabul etme konusundaki cesur kararınız jüri üyelerinin tamamını etkilemiştir" ifadeleriyle bu ödülü hak ettiği açıklandı.
UNESCO Barış ödülünün Merkel'e verilmesi üstelik bunun nedeninin de mültecileri kabul etmesi olarak gösterilmesi çok açık bir şekilde batının ikiyüzlü çirkin yüzünü bir kez daha ortaya koymuştur.
Madem konu mültecileri ülkeye kabul etmek; Bugün dünyada en çok Suriyeliyi ülkesine kabul eden devlet hangisidir? Hangi devlet başkanı bu insanlara her koşulda sahip çıkmış/çıkmaya devam etmektedir?
Birileri yine çıldıracak ama bu yazıdaki konu mültecilerin kabul edilmesinin doğru olup olmadığı ya da onlara sunulan imkânların eksikliği veya fazlalığı tartışması değil.
Biz batıyı, batının zihniyetini eleştirdiğimiz zaman bize kızan ve "Yönümüzü batıya dönmeliyiz, Işık orada" diyen sözde antiemperyalist özde tüm emperyalistlere göbekten bağlı olanlar köpürecek ama kusura bakmasınlar.
UNESCO Barış Ödülü eğer mülteciler ile ilgili bir konu nedeniyle dünyada bir lidere verilecekse bu kişi kesinlikle Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmalıydı.
Bunun ötesinde Erdoğan'ın son zamanlarda Ukrayna ve Rusya arasındaki diplomatik başarısı hatta belki de iki lideri önümüzdeki zamanlarda ülkemizde bir araya getirebilecek olması da bu ödülü hak ettiğini gösterir.
Açıkçası sadece UNESCO’nun Barış Ödülü'nü değil NOBEL Barış Ödülü'nü de Recep Tayyip Erdoğan'ın hak ettiğini düşünüyorum ancak az önce de belirttiğim gibi bu konular tek dişi kalmış bir medeniyetin egemen güçleri tarafından dünyaya nizam salan bir medeniyet değerlerine sahip hiçbir insana verilmeyeceğini de biliyorum.