Ak Parti iktidara geldiği dünden bu yana pek çok alanda Cumhuriyet tarihi boyunca yapılandan daha fazla işe imza attı. Eyvallah! Bunu kabul ediyoruz ancak yirmi yılı bulan bu süreçte bir arpa boyu yol alamadığı hatta geçmişi aratır durumda olduğu bir alan var; Eğitim.
Pandemi sürecinde tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de birçok sorun başgösterdi. Bunlar gayet doğal. Doğal olmayan şey kriz yönetmesini bilmeyen ve daha önce gündem belirlerken bugün başkalarının belirlediği gündemlere cevap yetiştirmek zorunda kalan iktidar anlayışı. O yüzden ben eğitim alanında son günlerde bilinçli bir şekilde gündeme getirilen algı operasyonları boyutuna girmeyeceğim.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da zaman zaman yakındığı bu konuyla ilgili bu ay okulların açılmasıyla birlikte özellikle iki konu ön plana çıktı.
Bunlardan birisi servis sorunu. İki çocuğumu iki farklı okula gönderiyorum ve ikisinin de benim oturduğum mahalleye servisleri yok. Hâlbuki Pandemi öncesinde böyle bir sorun yaşamıyorduk. Okul müdürleriyle konuştuğumda onlar da çaresiz olduklarını söylüyorlar. Çünkü servisçiler okulların kapanıp, uzaktan eğitime geçilmesiyle birlikte ya iflas ettiler ya da ekonomik olarak çok büyük sıkıntı yaşadılar. Sektörden çekileni mi ararsınız, aracını satıp sadece şoför olarak çalışanı mı? Büyük bir kısmı da araçlarını fabrikalarda personel servisi olarak çalıştırmaya başladılar. Okulların kapanma ihtimali olduğu için de yeniden okul servisi olarak çalışmak istemiyorlar. Hal böyle olunca birçok mahalleye servis yok.
Servis fiyatlarına girmiyorum bile. İki ve daha fazla çocuğunuzu okutuyor ve onları servis ile okula gönderiyorsanız Allah bu ekonomik şartlar altında iki kere yardımcınız olsun.
Servis sorunu belki de medyada kendine çok yer bulmadığından herkes kafasını kuma gömmüş bir şekilde yokmuş gibi davranılıyor ancak servis olmayınca aileler çocuklarını özel araçlarıyla okullara bırakmak zorunda kalıyor. Bu da hem trafik yoğunluğuna sebebiyet veriyor hem de daha büyük ekonomik sıkıntılara.
Bir diğer sorun da kitap konusu. Haklarını yemeyelim bu hükümet döneminde eğitim konusunda en iyi yapılan şey kitapların öğrencilere ücretsiz bir şekilde verilmesiydi ancak bunu da elimize yüzümüze bulaştırdık maalesef.
Aslına bakarsanız bu konunun da kendi içinde iki boyutu var. Birincisi devletin verdiği kitapların hazırlanma sorunu. Bu kitaplar sadece konu anlatımı olduğu ve içerisinde farklı sorular, denemeler olmadığı için tek başına yeterli değil. Hal böyle olunca bu kez yayınevlerinin hazırladığı kitaplar devreye giriyor. Neden? Çünkü öğretmenlerin çoğu artık o bizim bildiğimiz ve büyüklerimizin; "Önce Allah’a sonra sana emanet hocam!" dediği öğretmenler değil. Evde oturup da çağın gereklerine uygun sorular hazırlayıp bunları öğrencilere vermek yerine ticari işlerle meşguller. Para kazanmanın bin bir şeklini araştırdıklarının onda biri kadar soru hazırlamak ile ilgilenseler ne çocuklarımız bu durumda olurdu ne de eğitim sistemimiz. Büyük çoğunluğu hazır yapılmışı varken emek sarf etmek istemiyor. Hâlbuki helal paranın bambaşka bir lezzeti var ancak bu guruptaki eğitimciler maalesef o lezzeti almak istemiyor.
Bütün bu sorunları geçtiğimiz aylarda bakanlığa getirilen Mahmut Özer ile elbette ilişkilendirmiyorum.
Son tahlilde Ziya Selçuk sevdiğimiz bir abimizdi. Güzel giyinmesini bilirdi. Misal yeni Bakanımız bilmez. Her zaman gülümser ve herkese mavi boncuk dağıtırdı. Özer bakan dağıtmaz. Süslü cümleler kurmayı ve kimseye çok da faydası olmayan ilginç projeler uygulatmayı severdi. Yeni bakanımız pek sevmez.
Ziya Selçuk, bir devirdi geldi, geçti, gitti. Peki, ülke eğitimine ne katkısı oldu?
Onun olmadıysa da şu anki iş başında bulunan kadroların olmasını diliyorum. Eğitim sorunu çözülürse ülkemizin birçok sorununun çözüleceğine inanıyorum.