Bir kafeye gidiyorsunuz, içeceğiniz bir türlü gelmiyor. Garsona kızgınlıkla çıkışıyorsunuz İçeceğim nerede kaldı? O size yumuşak ve anlayışlı bir tonla Üzülme! Hemen getiririm diyor ve hemen getiriyor. Ne hissedersiniz? Olimpiyatlar başlıyor. Yarışmacılar tüm performanslarını sergileyip koşuya başlıyorlar. Kıyasıya bir mücadele var, yarışı önde götürenler var. Tam bu sırada yarışmacılardan biri yere düşüyor. Bir de bakıyorsunuz ki öndekilerin hepsi geriye dönüyor ve düşen kişiyi yerden kaldırıp birlikte koşmaya devam ediyorlar ve yarışı hep birlikte bitiriyorlar. Burası rekabetin, kazan-kaybet ilkesinin olmadığı bir dünya. Down Sendromluların dünyası. Onlardan öğrenecek çok şeyimiz var.
Down Sendromluların bizden bir eksikleri yok, sadece fazlalıkları var. Onların 21. kromozomu iki olması gerekirken üç olmuş. Bu fark, onların bazı bedensel ve zihinsel sorunlar yaşamalarına yol açmakta. Ancak onlardan esirgenen zekanın yerini, mutluluk almış gibi görünüyor.
Yapılan araştırmalar, Down Sendromlu çocukların, normal zekaya sahip çocuklardan daha mutlu olduğunu göstermekte. Aynı şekilde onların ailelerinin de genel nüfusa oranla daha mutlu oldukları bulunmuş.
Birçok anne baba, çocuğunun kapasitesini kullanmadığını düşünür. Bu beklentiyle onları mutsuz eder ve kendileri de mutsuz olur. Oysa Down Sendromlu çocuğu olan ailelerde olan şey, çocuklarını olduğu gibi kabullenmektir. Ondan mükemmel performans beklemek yerine, olabileceğinin en iyisi yapmaya çalışırlar.
Beynimiz ön lobu (frontal lob) yaşam simülatörümüzdür. Yani yaşayacağımız olası senaryoları, zihnimizdeki bu simulatörde önceden deneyimleriz. İyimser ya da kötümser bakış açımıza göre de kaygı ya da rahatlama hissedebiliriz. Down Sendromunda beynin bu ön lobunda gelişim gerilikleri bulunur. Bu yüzden Down Sendromlu kişiler, modern yaşamın sentetik streslerine ve mutsuzluğuna karşı doğal bir koruma altındadırlar.
Bizlerin işe geç kalma, trafik yoğunluğu, ödenecek faturalar, nasıl göründüğümüz, hakkımızda ne düşünüldüğü ile ilgili, geviş getirircesine bitmek tükenmek bilmez bir iç konuşmamız ve endişelerimiz vardır. Oysa Down Sendromlu bir kişi anda yaşamaktadır.
Eğitim, Down Sendromu için her şey demektir. Down Sendromlu bir birey, onun için tehdit edici, yabancı bir dünyaya ancak eğitimle aydınlanarak girer ve mucizeler yaratır. Sımsıcak, dost canlısı, kim olduğundan mutlu bireylere dönüşürler Cafe Down, Down Sendromlu bireylerin istihdam edildiği, bir araya gelip etkinlikte bulundukları yerlerden biri. Maddi imkânsızlıklarla boğuşurken gönüllülerin çabasıyla ayakta kalmaya çalışıyor.
Psikoloji bilimi artık sadece hastalık ve rahatsızlıkları düzeltmeye değil, daha mutlu ve anlamlı bir hayat yaratmak üzere Pozitif Psikoloji akımını geliştirdi. Bu akımın yeni bulgularına göre; hoşumuza giden bir etkinliğin üzerimizde bıraktığı etki, düşünceli bir davranışın etkisinin yanında çok sönük kalmaktadır. Düşünceli davranış birilerine karşılıksız-beklentisiz yardım etme, sokağa hayvanlar için su, ekmek bırakma, yoldaki bir taşı kenara çekme bile olabilir. Cafe Downda yapılan bir etkinlik de gerek bizim, gerekse çocuklarımızın unutamayacakları bir düşünceli davranış deneyimine dönüşebilir.