Empati, kendimizi karşımızdakinin yerine koyarak onun davranışlarının ardındaki duygu ve düşüncelerini anlamaktır. Kadına yönelin şiddetin temelinde empati yapamama yatmaktadır. Yapılan çalışmalar empati becerilerinin, evcil hayvan beslenen evlerde büyüyenlerde, daha fazla olduğunu göstermekte. Kitap okumanın, özellikle roman okumanın da empati becerilerini artırdığı görülmüş. Romandaki karakterlerle yapılan özdeşimin, yaşanan olaylara başka birinin bakış açısından bakmayı kolaylaştırdığı düşünülmektedir.
Kız ve erkek çocukların bir arada oyun oynama ve gerek ders içinde gerekse sosyal etkinliklerde bulunmaları empatiyi kolaylaştırmaktadır. Ülkemizde karma okullar olmasına rağmen ilkokuldan üniversiteye kız-erkek öğrencilerin ortak paylaşımda bulunmamaları yönündeki girişimler, kadına yönelik şiddetin çığ büyüyeceğinin habercisidir.
Kültürel-dini-siyasal sebepler öne sürülerek kendi hayatı hakkında özgür kararlar alması engellenen kadının giyimine, davranışlarına, okumasına, çalışmasına, hatta sokağa çıkmasına bile ambargo konulmaktadır. Bu durum onu bağımlı ve suistimale açık hale getirmektedir. Duygusal, cinsel ve fiziksel şiddete karşı kurtuluş savaşı veren bu kadınların özgürlük mücadelesi ne yazık ki ölümle sonlanmaktadır.
Kadına yönelik şiddeti bireysel sorunlarmış gibi görmek yanlış olacaktır. Bu bir toplum sağlığı sorunudur ve bulaşıcı hastalıklar gibi hızla yayılmaktadır. Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin giderek artmasıyla da çığ gibi büyümektedir. Buzdağının görünen tarafında ölümler, görünmeyen kısmında ise duygusal, fiziksel ve cinsel şiddet yer almaktadır. Bu sağlıksız ortamda şiddete direk veya dolaylı olarak maruz kalan çocuklar ise geleceğin kurban veya failleri olmaya aday; bizi gelecekte ruh sağlığı bozuk bir toplum olmaya adım adım götürmektedir.
Acaba empati soruna çözüm olabilir mi? Şiddetli etnik çatışmaların olduğu İsrail ve Filistin sorununun ancak empati yoluyla çözülebileceğini düşünen araştırmacılar, bir gençlik kampı düzenlemişler. İlk günden itibaren gençler kamplaşarak birbirlerine karşı düşmanca tavırlar sergilemeye başlamışlar. Birlikte yapılan aktivitelerin bu gençleri birbirine yaklaştıracağı düşüncesiyle spor karşılaşmaları, eğitim çalışmaları, birlikte film izleme etkinlikleri düzenlemişler. Ancak bu aktiviteler, düzeltmek yerine gerginliği giderek tırmandırmış. Programı düzenleyenler bu kez başka bir şey denemeye karar vermişler ve kampın aracını çamura saplamışlar. Aracın çıkarılması tüm kampın katılımını gerektirecek kadar çaba gerektiriyormuş. Aynı hedef için ortak çalışmak zorunda olan bu gençlerin aralarındaki uyum ve işbirliği yöneticileri bile şaşırtmış. Bu ortak çalışmadan sonra her iki grup da birbirleriyle iletişime girmeye daha açık hale gelmişler ve birbirlerine karşı empati hissedebilmişler.
Kadına yönelik şiddet sorununu da çocuklarımızın empati becerilerini geliştirerek uzun vadede çözebiliriz. Kız ve erkek çocukların ayrı okullarda eğitim görmesi planı, uçurumu artıracaktır. İsrail ve Filistinli gençlerin örneğinde görüldüğü gibi aynı okullarda okumaları bile sorunu çözmeyecektir. Çocukların için eğitim ve sosyal faaliyetlere katılmaları, işbirliği yapmaları birbirlerini kız-erkek olarak değil, önce insan olarak görmelerini sağlayacaktır.