Hayat seçimlerden oluşur ve biz farkında bile olmadan irili-ufaklı kararlar alırız. Bazı kişiler için karar almak neredeyse bir ölüm kalım meselesidir. Bugün ne giysem, ne yesem, nereye gitsem gibi gündelik konularda bile mükemmel kararın peşinden koşar, saatlerce hatta günlerce kafa yorabilirler. En basit kararları bile birilerine danışarak onaylatma gereği hissederler. Onlara isteklerini sorduğunuzda size, çoğunlukla fark etmez diyeceklerdir.
Eğer karar vermek bu şekilde çok zaman alıyorsa veya karar verene dek tren çoktan kaçıyorsa sorun ciddi demektir. Bazen kararsızlık, kararı karşınızdakinin vermesini bekleme şeklinde olur. Örneğin çok kötü giden, bitmesi gereken bir ilişkide, sırf bitiren taraf olmamak için karşı tarafın bitirmesini ömür boyu bekleyebilirler.
Peki, bir kararın sorumluluğunu almak neden bu kadar zor? Hadi şimdi gerilere, çocukluğumuza dönelim. Biz küçükken ebeveynlerimiz doğru yaptıklarımızı onaylamak yerine, hep yanlışlarımıza odaklanmışlarsa ve hatalarımızı abartmışlarsa yanlış yapmaktan korkar hale geliyoruz.
Artık büyüdük, ama parmağını bize doğru sallayan o ebeveyn, artık içimize yerleşmiştir. Bir hata yaptığımızda, içimizdeki sesin acımasız eleştirileri, suçlamaları canımızı çok acıtır. İşte bu yüzden mükemmel kararı vermeye odaklanırız. Aslında sorun kararsızlık değil, hata yapma korkusudur. Bu yüzden kararlarımızı başkalarına onaylatarak kendimizi, kendimizden korumaya çalışırız.
Çocuklarımıza da aynı şekilde davranıyor olabiliriz. Onların yanlışlarını düzeltmeye odaklanıyor ve hata yapma izni vermiyorsak, yanlış yaptıklarında kendilerini suçlu hissedecek ve yanlışlarını bizden gizleyeceklerdir. Çocuklarımız, sadece onlara kızmamızdan veya bizi hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyorlar. Oysa ancak hata yaparak hayatı öğrenebilirler. Küçük bir çocuk bana geldiğinde ona sorarım: Yaramazlık yapıyor musun? O bana genellikle Hayır, hiç yapmıyorum veya Çok az yapıyorum der. Ona derim ki: Ama yaramazlık da yapman lazım, yaramazlık yapmadan büyüyemezsin ki. Çocuklar, yaramazlık yapa yapa büyürler O genellikle kocaman ve ışıl ışıl gözlerle bana bakar Yani koltuğun üstünde zıplayabilir miyim? Elbette, yaş pastanın çikolatasını da parmaklayabilirsin.
Peki, karasızlıktan kurtulmak için çözüm ne, ne yapalım? Kararsızlık için yapılacakları üç adımda özetleyebiliriz:
1. Adım: Önceliklerimizi belirleyerek karar almak ve yüzde yüz doğru ya da mükemmel kararın olmadığını kabul etmek.
2. Adım: En kötü sonucu kabul etmek. Verdiğim karar kötü sonlanırsa kendime Canım sağolsun diyebilmek ve hatırlamak: Büyükler de hata yapabilirler
3. Adım: Bir karar verince, seçtiğin yolun hakkını vermek. Bunu bir örnekle açalım: Usta, öğrencisine sağaltıcı bitkileri nasıl bulacağını öğretmektedir. Bu iş için hafta sonu bir araya gelirler. Öğrenci dalgın görünmektedir. Ustası ona bunun nedenini sorar. Öğrenci: Acaba hafta sonu evde kalıp çocuklarımla mı vakit geçirseydim diye düşünüyordum der. Ustası ona: Bunu düşünme, eğer gerçekten istediğin buysa, şimdi arabana bin, evine git ve çocuklarınla ol. Ama buraya gelme kararını verdiysen, her şeyinle burada ol ve bu kararın gereğini yap der.
Sonuç olarak hata yaptığımda eğer kendime kızarsam, aynı hatayı yapma ihtimalim artacaktır. Kendime karşı anlayışlı olursam, aynı hatayı yapma ihtimalim düşük olacaktır. Bir başka deyişle özdeğerim ne kadar yüksekse, kendime ve başkalarına o kadar fazla hata yapma izni veririm. Kendimi ve başkalarını olduğu gibi kabul ederim. Yazar Thomas Mannın dediği gibi:
Yeryüzünde kişinin kavuşabileceğiniz en büyük mutluluk, kendi kendinden hoşnut olmaktır.